Mescid içre otururdu o imâm,
Geldi Câbir, kapıdan verdi selâm.
Yâ Resûlallah dedi, bostânımız,
Hoş yetişdi tâze nahlistânımız [Nahle: Hurma].
Dilerim zahmet buyurup, gelesin Sen,
Ki bostâna gelince şâd olam ben.
Ayağın tozunu bostânıma sal,
Mubârek ola, nahlistânıma sal.
Kabûl eder, Resûlullah dururlar,
Sahâbe ile o bostâna varırlar.
Direrler, tâze tâze hurma yirler,
Ne tatlı tâzedir bu hurma derler.
Hemandem karşıdan bir toz göründü,
Gelir tutmuş yolu düp-düz göründü.
Toz yarıldı, çıka geldi bir arab,
Bir eğersiz ata binmiş ki, acib.
Gövdesi başdan ayağa kara kan,
Kan içinde sanki, gark olmuş heman.
Geldi Peygamber katında ağladı,
Şöyle kim yaşı gözünde çağladı.
Yaşını sildi arab, hem söyledi,
Hizmetinde geldik, îmâna dedi.
Allah birdir, hem Resûlsün mutlaka,
Emrin ile kulluk ederdik Hakka.
Gâfil iken bir gece biz nâgehân,
Dâvüd-ı Şa’yâ çerîsi ile nihân.
Geldi, çarpdı, bizi gâret eyledi,
Halkı kırdı, çok hasârat eyledi.
Er kişisini kırdı, dökdü kanını,
Aldı malın, avretini, oğlanını.
Oğlumuz, kızlarımız oldu esîr,
Sen meded eyle bize ey dest-gîr.
Bunu dedi, hay hay ağladı,
Cümle ol halkın yüreğin dağladı.