İkinci Menâkıb: (Hulefâ-i râşidînin) yüce şânları için nâzil olan âyet-i kerîmeler beyânındadır. Ma’lûm olsun ki, yerlerin ve göklerin yaratanı Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri, Âdem aleyhisselâmdan beri, Enbiyâ-i ızâm “alâ nebiyyinâ ve aleyhimüssalâtü vesselâm” hazretlerine indirdiği yüzdört kitâbın baş tarafında; Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ve Çihâr yâr-i güzîn olan; günâhdan çok sakınan Sıddîk ve çok anlayışlı Fârûk ve çok cömert Zinnûreyn ve çok vefâlı Alî “radıyallahü teâlâ anhüm” hazretlerinin fazîletlerini beyân etmişdir. Bu tertîbin keşf ve beyânını ve şerh ve îzâhını, Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinin tevfîk ve yardımı ile açıklıyalım.
Allahü rabbül’âlemîn celle celâlühü ve azze şânühü ve amme nevâlühü hazretleri on suhuf Âdem alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm hazretlerine gönderdi. İlk suhufun başlangıcı Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Çihâr yâr-i güzînin fadlı beyânında idi. Ondan sonra elli suhuf da Şit “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Açık olarak ilk sahîfelerinde, Muhammed “aleyhissalâtü vesselâm” hazretlerinin ve Çihâr yâr-i güzînin şeref ve fadlının beyânı vardı. Ondan sonra otuz suhuf da İdris “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Bunun da başlangıcı yine Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ve Çihâr yâr-i güzînin ve Eshâb-ı kirâmın fadlı beyânındadır. Ondan sonra on suhuf da İbrâhîm Halîl “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Bunun da başlangıcında aynı şeklde, onların fazîletleri açıklandı. Mûsâ “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” hazretlerine Tevrâtı gönderdi. O büyük kitâb içinde, birçok yerde Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerini ve yârânlarını anlatdı.
Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet eder. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, meâl-i şerîfi (Biz nidâ etdiğimizde, Tûr cânibinde sen olmadın) olan, Kasâs sûresinin 46.cı âyet-i kerîmesinin tefsîrinde buyurur ki, Cebrâîl aleyhisselâm benim yanıma geldi. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinden selâm getirdi. Dedi ki, Hak celle ve şânühü buyurur ki: Ben Hudâyım.