[İbrâhîm sûresi 7.ci âyet-i kerîmesinde meâlen], (Ni’metlerime şükr ederseniz, onları artdırırım)buyurulmuşdur. Burada, (artdırırım, ziyâde ederim) kelâmı, dîdâra, Cenâb-ı Hakkın cemâlini görmek ma’nâsınadır. Çünki, Yûnüs sûresi 26.cı âyetinde meâlen, (Dünyâda güzel amel işleyenlere Hüsnâ ve ziyâde vardır) [Cennet ve Allahü teâlâyı görmek vardır] buyurulmuşdur. Lâkin, bu cümle ile Allahü teâlâ bilir ki, bizim ömrümüz, diğer ümmetlerin ömründen kısadır. Bizim bedenimiz, diğer ümmetlerin bedenlerinden küçükdür. Bu ni’metleri ki bize verdi ve şükrünü vâcib kıldı. Bilir ki, Ona lâyık şükr etmeğe kâdir değiliz. Şükr kemâl üzere olmayıp, azl edilmiş ve ayrı düşmüş kalırız. Sonra kendi fadlı ve rahmeti ile takdîr ve tedbîr edip, bu ümmetden dört kimseyi, bu dört ni’metin şükrü için seçdi. Birincisi, Ebû Bekr-i Sıddîkı, Muhammed Mustafa “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ni’metinin şükründen dolayı seçdi. İkincisi, Ömer-ül Fârûku; dîn-i islâm ni’metinin şükründen dolayı seçdi. Üçüncü; Osmân Zinnûreyni, Kur’ân-ı azîm ni’metinin şükründen dolayı seçdi. Dördüncü, Aliyyül Mürtedâyı, kendi muhabbeti ni’metinin şükründen dolayı seçdi. Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh”, Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ni’metinin şükrünü lâyıkı ile edâ etdi. Teni ve cânı ve malı ve evlâdı ile yardımda bulundu. Fâide ve zararını hep onun işi yoluna harc etdi. Ömer-ül Fârûk “radıyallahü teâlâ anh” islâm ni’metinin şükrünü kemâli ile edâ etdi. Bütün gayretini, şiddetini islâmiyyet yolunda kullandı. Gizli islâmı âşikâr etdi. Osmân-ı Zinnûreyn “radıyallahü teâlâ anh” Kur’ân-ı azîm-üş-şânın şükrünü gerekdiği gibi edâ etdi. Kur’ân-ı kerîmi topladı. Kendi beş adet Kelâmullah yazdırdı. İslâmın dört bir tarafındaki beldelere gönderdi. İki rek’at nemâzda Kur’ân-ı kerîmi hatm etdi. Aliyyül mürtedâ “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri, özel muhabbetin şükrünü hakkıyla edâ etdi. Kılıncını kınından çekdi. O kılıncın kahrı ile dostları düşmanlardan ayırdı. O dört ni’metin hayr ve bereketi ve o dört hil’atin şükrü, bugün dünyâda ve yarın âhıretde ebedî kalacakdır. Bizim üzerimizde o hayrın ma’nâsı şudur: Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Ümmetimden, ümmetim üzerine en merhametlisi Ebû Bekr-i Sıddîkdır. Allahü teâlânın dîninde en kuvvetli olanınız Ömer-ül Fârûkdur. Hayâ cihetinden en sâdık olanınız, Osmân bin Affândır. En cömerdiniz, hem beden, hem mal ile Alî bin Ebî Tâlibdir.)
- 441 -