Sonra sayısız kuşlar gelip, her birisi Mûsâ aleyhisselâm hazretlerine konuşurlar. O kadar konuşurlar ki, Mûsâ aleyhisselâm hayretler içinde kalır. Derler ki; yâ Mûsâ! Biz hepimiz Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ümmetleriyiz. Yeryüzünde her gün beş kerre münâcât edip, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinden dürlü hâcet dileriz [isteklerde bulunuruz]. Yâ Mûsâ! Sen ise yetmiş günde bir Tûr dağına varırsın. Hâcetlerini arz edersin. Yâ Mûsâ! Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinden, sen dilek diledin ve dedin ki: (Yâ Rabbî! Bana kendini göster, sana bakayım.)Allahü Sübhânehü ve teâlâ sana buyurur: (Sen beni hiçbir zemân göremezsin. Fekat, şu karşıki dağa bak. Eğer o dağ yerinde durur ise, sen beni görürsün.)
Beyt:
Dîdârına ey dilber, Mûsâ nasıl katlanır,
Dağlar ki karâr etmez, yüzündeki envâra.
Muhammed o Muhammeddir ki, bindiği Burakdır ve Kabe kavseyn menzilidir, bir sâatde dokuz felekden geçip, cevlân eder. Hazret-i Bâri’yi yalnız seyr eder ve gâh göklere çıkar ve gâh yere iner. Kim ola ki, Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin menziline erer. Yüzyirmidört bin Enbiyâ “aleyhimüssalevât” ve yüzkırkdört Evliyâ tabakasının hepsi, Muhammed Mustafânın hayrânıdır. Hepsi onun askerleridir ve O onların sultânıdır.
Nazm:
Sad hezârân şükr minnetdir bize,
Hem size, hem bize, cümlemize.
Mustafânın ümmetiyiz şükr biz,
Biz günâhkârlara şefî’ ol azîz.
Odur hem rahmeten lil âlemîn,
Onu sevenler ateşden oldu emîn.
Söz temâm oldu azîzim anlıya,
Bu sözü kim anlıya kim dinliye.