593

Hurma ağaçlarında hurma kalmamış, kurumuşdu. Orada konakladık. Abdüllah ibni Zübeyr der ki, ben arzû etdim ki, ne olaydı, bu ağaçlarda hurma olsaydı. İmâm-ı Hasene dedim. İmâm arzûmu kabûl edip, düâ ile meşgûl olmağa başladı. Düâsı çabuk kabûl olup, hemen bir ağaç yeşerip, hurma meydâna geldi. [Orada bulunanlar bu sihrdir, dedi. Hâyır, Resûlullahın torununun düâsı ile Allahü teâlâ yaratdı, buyurdu. (Şevâhid-ün nübüvve)de böyle yazılıdır.]

Onbirinci Menâkıb: (Kenz-ül Gârâib) kitâbında yazılıdır. Bir gün bir a’râbî Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine, bir ceylân yavrusunu hediyye getirdi. Hazret-i Fahr-i kevneyn onu imâm-ı Hasene lutf etdi [hediyye buyurdu]. Hazret-i imâm-ı Hüseyn bunu işitince, Muhammed Mustafâ hazretlerinin huzûr-ı şerîflerine gelip, dedi ki, yâ dedeceğim. Ben de ceylân yavrusu isterim. Hiçbir behâne ile tesellî bulmayıp, ağlamağa başladı. Hazret-i Resûl-i ekrem düşünceli otururken gördü ki, sahrâdan bir ceylân, yavrusunu alıp, acele ile gelir. Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin huzûr-ı şerîfine geldikde, fasîh bir lisân ile; yâ Resûlallah! Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri ben fakîre iki yavru ihsân etmişdi. Birini bir avcı tutup, size getirdi. Biri benim ile kaldı. Onu emzirmeğe meşgûl iken, nidâ geldi ki, ey azîz, bir yavrun Hasene vâsıl oldu. Hazret-i Hüseyn de ceylân yavrusu istiyor. Ağlamağa başladı. Durmayıp, bir yavrunu da çabuk huzûra götür. Onun sıkıntısını kalbinden gider. Yoksa bir damla göz yaşı çıkarsa arş titrer. Melekler onun üzüntüsüne tâkat getiremezler. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri bu haberden mesrûr olup, o ceylân yavrusunu da Hüseyne verip, hâtır-ı şerîfini tesellî etdi. Ey azîzler! Gökdeki melekler ve yeryüzündeki vahşî hayvânlar, bir damla göz yaşının o mubârek torunun gözünden damlamasını revâ görmediler. Onların gönüllerini incitenler ne cevâb verir.

Onikinci Menâkıb: Eshâb-ı güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerinden Dıhye “radıyallahü teâlâ anh” dâimâ ticâret için, sefere gidip-gelirdi. Allahü teâlâ hazretleri bir güzellik vermiş idi ki, seferden geldikde, şehre girdiği vakt, Medîne ehlinin hâtunları varıp, Dıhye hazretlerinin hüsn ve cemâlini seyr ederlerdi. Hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin huzûr-ı şerîflerine geldikde, ekserî Dıhye hazretlerinin sûretinde gelirdi.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.