Kur’ân-ı kerîmin bir mu’cize yönü de, ihtivâ etdiği ilm ve ma’nâların çok derin olmasıdır. Arab dili kâidelerine göre ve arab lisanıyla nâzil olduğu hâlde, temâmını arablar ve hiç kimse anlayamaz. Ondaki ilmleri ve ma’rifetleri, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” peygamberliği bildirildikden ve Kur’ân-ı kerîm nâzil oldukdan sonra bilmiş ve anlamışdır. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde derc etdiği ilmlere ve ma’rifetlere, insanların seçilmişlerinden ba’zılarının da muttali’ olmasını ihsân buyurmuşdur. Kur’ân-ı kerîmin hakâikının nihâyeti yokdur. İnsan ne kadar yüksek derecelere ulaşırsa ulaşsın, Kur’ân-ı kerîmde bildirilen ma’rifetleri icmâlen, ya’nî kısaca anlamakdan da âcizdir. Nerede kaldı ki, tafsilâtıyla anlamaya kâdir olabilsin. Ondaki ilâhî sırlar, ilmler ve ma’rifetler nihâyetsizdir. O öyle bir deryâdır ki, onda insanı hayretden hayrete düşüren ilmler, hikmetler ve ma’rifetler sonsuzdur. O apaçık bir nûr ve öyle sağlam bir dayanakdır ki, geçmişde ve gelecekde onu bâtıl kılacak yokdur. O hakîm ve övülmeğe lâyık olan Allahü teâlâ katından indirilmişdir.
• Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” mu’cizelerinden birisi de bildirdiği yüce din islâmiyyetdir. Derin âlimler ve yüksek derecelere kavuşmuş olan ârifler, onun nüktelerinin nihâyetine ve esrârının derinliklerine ulaşmakdan tam bir acziyete düşdüklerini i’tirâf etmişlerdir.
• Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” devâm edegelen mu’cizelerinden birisi de, geniş ma’nâları içine alan mubârek sözlerinin, hadîs-i şerîflerinin sahîh ve açık senedlerle nakl edilmesi ve meşhûr olmasıdır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bir hadîs-i şerîfde: (Cevâmi-ül-kelim, ya’nî az sözle çok şey anlatıcı olarak ve korkulara gâlib gelici olarak gönderildim) buyurmuşdur. İmâm-ı Buhârînin nakl etdiği sahîh bir hadîs-i şerîfde de şöyle buyrulmuşdur: (Din ve ahkâm, kıyâmete kadar bâkî kalacakdır.)