Hazret-i Alînin huzûruna getirdiler. Sen mi, yapdın diye sordu. Esved, evet dedi. Bunun üzerine elini kesdi. Esved dışarı çıkıp giderken, yolda Selmân-ı Fârisîye ve İbni Kevâye “radıyallahü anhümâ” rastladı. İbni Kevâ, elini kim kesdi diye sordu. Esved, elimi mü’minlerin emîri, müslimânların reîsi, Resûlullahın dâmâdı ve Betülün zevci kesdi, dedi. İbni Kevâ, sen elini keseni medh mi ediyorsun, dedi. Esved, nasıl medh etmeyeyim ki, benim elimi hak üzere kesdi ve beni Cehennem ateşinden kurtardı, dedi. Selmân-ı Fârisî “radıyallahü anh” Esvedin bu sözlerini hazret-i Alîye anlatdı. Hazret-i Alî, Esvedi yanına çağırdı. Kesilen elini bileğinin üzerine koydu ve bir mendil ile örtüp düâ etdi. O sırada gökden bir ses işitdiler. Hazret-i Alî “radıyallahü anh” örtdüğü mendilin kaldırılmasını emr etdi. Kaldırıp bakdılar ki, Esvedin eli Allahü teâlânın izniyle iyileşmiş, eskisi gibi olmuşdu.
• Emîr-ül mü’minîn hazret-i Alî “radıyallahü anh” Kûfeye gitmişdi. Birgün sabâh nemâzını kıldıkdan sonra, bir kimseye falan yere git, orada bir mescid vardır. Mescidin yanında bir ev vardır. O evde bir kadınla bir erkek münâkaşa ediyorlar. Onları buraya getir, dedi. O şahs gidip onları getirdi. Hazret-i Alî onlara, bu gece çok çekişdiniz, dedi. O genç, ey mü’minlerin emîri, bu kadını nikâhla aldım. Ancak ne zemân yanına yaklaşmak istesem bana ondan bir nefret hâsıl oldu. Gücüm yetse onu yanımdan temâmen uzaklaşdıracakdım. Benimle çekişmeğe başladı. Siz emr gönderip, bizi çağırıncaya kadar kavga ediyorduk, dedi. Hazret-i Alî, ba’zı sözler vardır ki, herkesin işitmesi gerekmez, dedi. Orada bulunan diğer kimseler dağıldılar. Hazret-i Alî o kadına dönerek kocası olan genci gösterdi ve bunun kim olduğunu biliyor musun, dedi. Kadın hâyır, dedi. Hazret-i Alî kadına, ben söyliyeyim. Yalnız sen de inkâr etme, dedi. Sonra, sen falanın kızı falan değil misin, dedi. Kadın evet, dedi. Senin amcanın bir oğlu vardı. Birbirinizi severdiniz. Annen evlenmenize râzı olmadı. Sen bir gece helâya gitmek için dışarı çıkdın. Amcanın oğlu seni tutdu ve yaklaşdı.