• Ümmü Hâris “radıyallahü anhâ” şöyle anlatmışdır: Bir gün Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûruna gitdim. Yâ Resûlallah! Bir rü’yâ gördüm, korkdum, dedim. Ne gördün, buyurdu. Senin mubârek vücûdundan bir parça kesdiler, benim yanıma eklediler, dedim. İyi görmüşsün. Fâtımanın bir oğlu doğacak ve senin yanında kalacakdır, buyurdu. Bir müddet sonra hazret-i Hüseyn “radıyallahü anh” doğdu.
• Rivâyet edilir ki, bir gün Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazret-i Hüseyni sağ dizine, oğlu hazret-i İbrâhîmi de sol dizine aldı. Cebrâîl aleyhisselâm gelip, Allahü teâlâ bu ikisini birlikde sana bırakmayacak, birini alacakdır. Sen birini seç, dedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, eğer Hüseyn vefât ederse, onun ayrılığından benim cânım yandığı gibi, Alînin ve Fâtımanın cânları yanar. Eğer İbrâhîm giderse, en çok ben üzülürüm. Kendi üzüntümü onların üzüntüsüne tercîh ediyorum, buyurdu. Üç gün sonra hazret-i İbrâhîm vefât etdi. Hazret-i Hüseyn “radıyallahü anh” Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yanına her gelişinde, “Hoş geldin, ey kendisi için oğlum İbrâhîmi fedâ etdiğim kimse”, buyururdu.
• Ümmü Seleme “radıyallahü anhâ” şöyle anlatmışdır: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bir gece benim evimde idi. Dışarı çıkdı ve uzunca bir müddet sonra geri geldi. Mubârek saçları dağılmış ve tozlara bulanmışdı. Mubârek elinde bir şey tutuyordu. Yâ Resûlullah! Bu ne hâldir ki, sizi böyle görüyorum, dedim. Bu gece beni, Irakda Hüseynin ve evlâdlarından bir gurubun şehîd edileceği Kerbelâ denilen bir yere götürdüler. Onların kanını topladım, elimde tutduğum odur, buyurdu. Mubârek elindekini bana verdi ve bunu sakla, buyurdu. Onu aldım, kırmızı renkli bir toprak idi. Bir şişeye doldurup, ağzını sıkıca kapatdım. Hazret-i Hüseyn “radıyallahü anh” Irak seferine çıkınca, her gün o şişeyi çıkarır, bakardım ve ağlardım. Muharrem ayının onuncu günü sabâhleyin bakdım, şişedeki toprak tâze kan olmuşdu. Hazret-i Hüseyni şehîd etdiklerini anladım ve çok ağladım.