Veyâ böyle bir zât, velî, nebî ve resûlden üstün derse, o bu sözüyle bir peygamberin vilâyetinin nübüvvetinden üstün olduğunu kast etmekdedir.
Eğer bir kimse vilâyet ve nübüvvet cihetlerinin temâmına nübüvvet diye ad verse, o zemân nübüvvet vilâyetden efdâl olur. Zîrâ bir bütün parçalarından efdâldir. Hâce Muhammed bin Alî “kaddesellahü teâlâ sirruhümâ” buyurmuşlardır ki: (Enbiyânın nihâyeti evliyânın bidâyetidir. Bu ilmde azîmete ve tarîkatın parlaklığına işâretdir. Ya’nî Enbiyânın şerî’atde nihâyeti evliyânın tarîkat sülûkunda bidâyetidir. Zîrâ Enbiyâ “aleyhimüsselâmın” dinleri zemânlarının sonunda kemâle erişir. Nitekim hazret-i Muhammed Mustafâya “sallallahü aleyhi ve sellem”, Allahü teâlâ [Mâide sûresi 3.cü âyetinde meâlen], (Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim ve sizin üzerinize ni’metlerimi temâmladım) buyurdu. O hâlde velî kemâli şerî’atle sülûke başlamayınca velîlik vilâyetine adım atamaz. Mekkede nâzil olan ahkâm ile amel edip, Medînede nâzil olan ile amel etmese aslâ vilâyet sırrına ermek mümkin değildir. Belki inkâr eylese, Allahü teâlâ korusun, kâfir olur. Ma’lûm oldu ki velînin vilâyetinin başlangıcı nebînin şerî’atinin nihâyetinde vâki’ olan hükmleri kabûl edip, ittibâ eylemekdir.) [Nübüvvetin kemâlâtı yanında, vilâyetin kemâlâtı hiç gibidir. Vilâyet nübüvvetden efdaldir diyen tesavvuf erbâbı, henüz yolu temâmlamamış sekr hâlinde olanlardır. Sekrden sahva gelince, Nübüvvet kemâlâtının, vilâyet kemâlâtından üstün olduğunu, hattâ bir Peygamberin vilâyetinin, nübüvvetine ulaşamıyacağını anlarlar. Vilâyet kemâlâtı, nübüvvet kemâlâtı yanında denize nazaran bir damla su gibidir. Nübüvvetin ve vilâyetin kemâlâtını açıklamakda, İmâm-ı Rabbânînin “radıyallahü anh” (Mektûbât)ı kadar kıymetli bir kitâb dahâ yazılmamışdır.]
Doğru yola kavuşduran Allahü teâlâdır. Ni’mel mevlâ ve ni’meddelîl.