O sırada Allahü teâlâ bir rüzgâr gönderdi. Rüzgâr perdeyi onlardan önce kaldırdı. İmâm-ı Alî Rızâ içeri girdi. Rüzgâr kesildi. Dışarı çıkacağı zemân tekrâr rüzgâr esdi ve perdeyi kaldırdı. Kapıcılar bu hâli görünce, (Allahü teâlânın azîz etdiği kimseyi, kimse zelîl edemez) dediler ve ondan sonra her zemânki âdetlerine devâm etdiler.
• Zemânının en meşhûr şâirlerinden ve fasîhlerinden olan Da’bel bin Alî el-Huzâî şöyle anlatmışdır: Medâris-ül âyât kasîdesini yazdım. O sırada İmâm-ı Alî Rızâ “”radıyallahü anh” Horasânda Me’mûnun velîahdı idi. Kasîdeyi huzûrunda okudum. Çok beğendi ve bu kasîdeyi benden iznsiz hiç kimsenin yanında okuma, buyurdu. Kasîde yazdığımı halîfe Me’mûn duymuş, beni çağırdı. Hâlimi hâtırımı sordukdan sonra, Medâris-ül âyât kasîdesini oku, dedi. Özr beyân ederek, okuyamayacağımı söyledim. Niçin okumuyorsun, diye sebebini sordu. İmâm-ı Alî Rızânın “radıyallahü anh” bu kasîdeyi kendisinden iznsiz kimsenin yanında okumamamı tenbîh etdiğini söyledim. Bunun üzerine İmâm-ı Alî Rızâyı “radıyallahü anh” çağırdılar. Me’mûn ona, yâ Ebel Hasen! Da’belden Medâris-ül âyât kasîdesini okumasını istedim, okumadı deyince, İmâm-ı Alî Rızâ bana, kasîdeyi okumamı söyledi. Kasîdeyi okudum. Halîfe Me’mûn çok beğendi ve bana ellibin akçe mükâfat verdi. Bu mikdâra yakın akçe de İmâm-ı Alî Rızâ “radıyallahü anh” hediyye etdi. İmâm-ı Alî Rızâ hazretlerine efendim, kendi elbiselerinizden bağışlamanızı arzû ediyorum. O elbise benim kefenim olsun, dedim. Bana giydiği gömleklerden bir gömlek ve çok güzel bir havlu verdi. Bunları sakla, bunlarla belâlardan korunursun, buyurdu.
Iraka gidiyordum. Eşkiyâ yolumuzu kesip, kâfilemizi soydular. Üzerimde sâdece eski bir gömleğim kalmışdı. Bilhâssa İmâm-ı Alî Rızânın “radıyallahü anh” hediyye etdiği gömleği ve havluyu almalarına çok üzülmüşdüm. Hiçbir şeye bu kadar üzülmemişdim. İmâm-ı Alî Rızânın “radıyallahü anh” bunları sakla, bunlarla korunursun buyurduğunu düşünüyordum.