Resûlullahın torunudur. Huzûruna gideyim, dilime bir ilâc söyler, diye düşündü. O gece rü’yâsında İmâm-ı Alî Rızâyı “radıyallahü anh” gördü. Huzûruna varıp, şifâ için ilâc taleb etdi. Kimyon, sa’ter [kekik] ve tuzu su ile karışdır, ağzını o su ile üç kerre çalkala, şifâ bulursun, buyurdu. Uyanınca gördüğü rü’yâya kıymet vermedi. Nişâpûra gitdi. İmâm-ı Alî Rızâ şehrden çıkmış, konaklama yerinde konaklamışdı. Tüccâr, huzûruna varıp, hâlini anlatdı. Fekat rü’yâsını söylemedi. İmâm-ı Alî Rızâ “radıyallahü anh” tüccâra, senin ilâcını rü’yânda söyledim, buyurdu. Tüccâr, ey Resûlullahın torunu, bir kere de sizden duymak istiyorum, dedi. Bunun üzerine, bir mikdâr kimyon, sa’ter ve tuzu su ile karışdır, iki üç kerre ağzında çalkala, şifâ bulursun, buyurdu. Tüccâr bu ilâcı yapıp kullandı ve şifâ buldu.
• İmâm-ı Alî Rızâ “radıyallahü anh” bir gün bir şahsa bakdı. Ey Allahü teâlânın kulu! Dilediğin şeyleri vasıyyet et, kimsenin kurtulamadığı şeye hâzırlan, buyurdu. O şahs üç gün sonra vefât etdi.
• Ebû İsmâ’îl Sindî şöyle anlatmışdır: İmâm-ı Alî Rızâ hazretlerinin huzûruna gitdim. Arabî lisânından bir kelime dahî bilmediğim için sind lisânına göre selâm verdim. Selâmımı sind lisânı ile aldı. Bir takım süâller sordum. Hepsine sind lisânı ile cevâb verdi. Sonra ben arabî lisânını bilmiyorum, düâ buyurun da, Allahü teâlâ bana arabî lisânını ilhâm eylesin, dedim. Mubârek elini dudaklarıma sürdü. Derhâl arabî konuşmağa başladım.
• Bir şahs şöyle anlatmışdır: Hacca gidiyordum. Câriyem benim için iki sevb-i mülcem [kalın kumaşdan elbise] hâzırlamışdı. İhrâm zemânı gelince, bunlarla ihrâm câiz midir değil midir diye şübheye düşdüm. İhtiyâten başka ihrâm sarındım. Mekkeye varınca, İmâm-ı Alî Rızâ hazretlerine bir mektûb yazdım. Mektûbla birlikde ba’zı hediyyeler de gönderdim. Fekat câriyemin ihrâm olarak hâzırladığı o kalın kumaşlarla ihrâmın câiz olup olmadığını yazıp, sormayı unutdum. Bir müddet sonra mektûbun cevâbı geldi. O kalın kumaşlarla ihrâmın câiz olduğu, hiç mahzûru bulunmadığı, mektûbun sonuna yazılmışdı.