Bir seher vakti zemzem kuyusunun yanında oturuyordum. Bir ihtiyâr zât geldi. Zemzem kuyusunun kapısından içeri girdi. Yüzünü bir örtü ile örtmüşdü. Zemzem kuyusundan bir kova ile zemzem çıkarıp içdi. Kalanını da ben içdim. Bâdem ezmesi idi. O zemâna kadar ondan dahâ lezzetli bir şey içmemişdim. Sonra geriye dönüp bakdım. O ihtiyâr gitmişdi. Bir başka seher vakti gidip, yine oraya oturdum. Aynı zât tekrâr geldi. Bir kova ile zemzem çekip içdi. Kalanını da ben içdim. Bal şerbeti idi. Geri dönüp bakdığımda o ihtiyâr zât gitmişdi. Bir başka seher vaktinde yine aynı yere oturmuşdum. O zât aynı şeklde yine geldi. Bir kova ile zemzem çekip içdi. Kalanını da ben içdim, şeker karışdırılmış süt idi. Bu sefer o zâtın elbisesinden sıkıca tutdum ve Kâ’benin hakkı için sen kimsin, diyerek, yemîn verip sordum. Ben hayâtda olduğum müddetce kimseye anlatmazsan, sana kim olduğumu söylerim, dedi. Kimseye söylemem, dedim. Ben Süfyân bin Sa’îd Sevrîyim, dedi.
Süfyân bin Sa’îd, Basrada bir dostunun evinde vefât etdi. O evin sâhibi şöyle anlatmışdır: Oğlumun bir bülbülü vardı. Süfyân-ı Sevrî “rahmetullahi aleyh” bu kuşu niçin böyle habs ediyorsunuz. Keşke serbest bıraksanız dedi. Ben bu kuş oğlumundur, o size bağışlasın, siz de serbest bırakınız dedim. Bağışlamasını kabûl etmeyip, kuşu oğlumdan bir dinâra satın aldı ve serbest bırakdı. Kuş gündüz dışarda dolaşır, geceleri ise Süfyân-ı Sevrînin bulunduğu eve gelirdi. O vefât edince, kuş cenâzesini ta’kîb edip, kabrine geldi ve acı acı ötdü. Sonra, devâmlı onun kabrinin başına giderdi. Ba’zı gecelerde orada kalırdı. Ba’zen de eve gelirdi. Sonunda o bülbülü Süfyân-ı Sevrînin kabrinin başında ölü buldular. Kabrinin kenârına gömdüler.
Süfyân-ı Sevrînin “rahmetullahi aleyh” cenâzesini yıkarken, cesedi üzerinde “Allah onlara kâfî gelecekdir” diye yazılı gördüler. Hicrî yüzaltmışbir senesinde Basrada vefât etdi. [(Câmi’ul-kebîr), (Câmi’us-sagîr) ve (Ferâiz) kitâbları vardır.]