Sa’îb adındaki kâhin karanlık bir gecede yüksek bir tepeye çıkdı. Gökyüzüne ve yeryüzüne bakınırken, Hicâz tarafından bir şimşek çakdığını ve batıya kadar ulaşdığını gördü. Sabâhleyin, ayağını basdığı yer yeşermişdi. Kendi kendine, eğer gördüğüm doğru ise, Hicâzdan bir pâdişâh çıkacak, her tarafa hâkim olacak. Âlemde refâh ve ucuzluk olacak kanâatine vardı. Bütün sihrbâzlar, kâhinler ve müneccimler bir yere toplanıp, birbirlerine hâllerini anlatdılar. Sonra bir Peygamber gönderilmiş veyâ gönderilecekdir, diye ittifâk etdiler. Kisrânın mülkünü alacakdır. Ammâ bunu Kisrâya söyleyemeyiz. Çünki hepimizi öldürür, dediler. Sonra Kisrânın yanına gitdiler. Serâyın yıkılmasının sebebi, yapılma zemânının yanlış seçildiğindendir. Bir zemân belirtelim. O zemânda yapılsın dediler. Bir zemân ta’yîn etdiler ve köşk o zemânda yapıldı. Kisrâ bütün devlet adamlarıyla birlikde o köşkde bir meclis kurdu. Bu sırada Dicle nehrinin suyu yükseldi. Köşkü su basıp yıkdı. Kisrâyı boğulmak üzere iken sudan çıkardılar. Kisrâ, kâhin ve müneccimlere kızıp çoğunu öldürtdü. Diğerleri biz hatâ etmişiz. Köşkün yapılması için tekrâr bir zemân seçelim dediler. Belirtdikleri zemân içinde köşk yeniden yapıldı. Kisrâ korka korka gelip köşke çıkdı. O çıkar-çıkmaz köşk ayağının altından kayıp yıkıldı. Kisrâ nehre düşdü. Kisrâyı yarı ölü vaziyyetde nehrden çıkardılar.
Kisrâ o kâhinleri toplayıp sizi öldürürüm diye tehdîd etdi. Bunun üzerine kâhinler doğrusunu söyleyerek, bu alâmetler bir Peygamber geldiğini veyâ yakında geleceğini, senin saltanatına son vereceğini, mülkünü alacağını göstermekdedir, dediler. Kisrâ bu sözleri işitince, Dicle kenârına binâ yapmakdan vazgeçdi. Oradaki yıkılan binâ da temâmen harâb oldu.
• Mekkede oturan bir yehûdî vardı. Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin doğduğu gece Kureyşden bir topluluğun yanına gelip; dün gece sizden bir oğlan dünyâya geldi mi diye sordu. Bilmiyoruz dediler. Eğer sizde değilse korku yokdur.