İşte Muhammed, yolu şaşırıp geri dönmüş, dedi. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk ve Meysere üzüldüler. Hazret-i Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” kervâna ulaşıp, hazret-i Hadîcenin mektûbunu Meysereye verdi. Meysere sevinerek Ebû Cehle, anlaşıldı ki, Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem” şaşırmamış, sen şaşırmışsın, dedi. Ebû Cehl utanıp rezîl oldu. Ben Onun üç günlük yolu bir günde gitdiğine ve bu mektûba inanmıyorum. Bu mümkin değildir, dedi. Kendi kölemi göndereceğim diyerek kölesini gönderdi. Sonunda doğru olduğunu öğrenince, çok mahcûb oldu, üzüntüsü iyice artdı.
• Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazret-i Hadîce ile nikâhlanırken, Mudâr kabîlesinin reîsleri ve Hâşimoğullarının ileri gelenleri de var idi. Burada, Ebû Tâlib övünerek şöyle bir hutbe okudu: “Allahü teâlâya hamd olsun ki, bizi hazret-i İbrâhîmin zürriyyetinden ve hazret-i İsmâ’îlin neslinden eyledi. Bizi Mead ve Mudar soyundan eyledi. Bizi Beytinin ve Haremin muhâfızları yapdı. Hareminin işlerine de hizmetci eyledi. Bize hac edilen, ziyâret edilen bir beyt (Kâ’beyi) ihsân eyledi. Yine bize içine girildiğinde emîn olunan bir Harem ihsân etdi. Bizi insanlara hâkim kıldı. Şübhesiz ki kardeşimin oğlu Muhammed, bütün Kureyş gençlerinden dahâ üstündür. Vallahi bundan sonra Onun için büyük haberler ve mühim işler vardır.”
• Hazret-i Muhammedin “sallallahü aleyhi ve sellem” peygamberliğini müjdeleyenlerden biri de Kus bin Sa’îde-tül Eyâdîdir. Bir def’asında Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûruna, Iyâd kabîlesinden bir hey’et geldi. Onlara hanginiz Kus bin Sa’îdeye ulaşmışdır ve onu bilir diye, sordu. Yâ Resûlallah, hepimiz onu biliriz dediler. Hâli nice oldu diye sorunca da, vefât etdi, dediler. Bunun üzerine Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: Sanki dün gece gibi hâtırlıyorum. Ukaz panayırında bir kızıl tüylü deve üzerine binip va’z eylerdi. Hoş nasîhatlar yapar, Hak Sübhânehü ve teâlânın bir olduğunu ve Ona îmân etmeye çağırırdı. Birçok beytler okurdu. Hâtırlamıyorum.