önce son sünnetlerin farz ile birlikde kılınmaları lâzımdır diyor. Techîz, tekfîn ve nemâzı çabuk yapmak mendûbdur.
[Görülüyor ki, cenâze nemâzı, sünnetlerden önce veyâ sonra kılınır denilmişdir. Fekat, cenâze nemâzı için sünnetin terk edileceğini hiçbir âlim bildirmemişdir. Bunun için, cenâze nemâzı kılınacağı zemân, câmi’lerde tesbîhleri terk etmemelidir. Cenâze nemâzını acele kılmak vâcib olduğu için tesbîhleri terk ediyoruz diyenler yanılıyorlar. Cenâze nemâzını acele kılmak vâcib değildir, müstehabdır. Cenâze nemâzını, cemâ’at çok olsun diyerek bekletmek mekrûh olduğu hâlde, cemâ’at çok olmak için, cenâzeyi sâatlerce bekletip, sonra acele etmek vâcib diyerek, Âyet-el-kürsîyi ve nemâz tesbîhlerini terk etmek pek yanlışdır. Bu yanlış âdeti ortadan kaldırarak, cenâze olunca da Âyet-el-kürsîyi ve tesbîhleri okuyan müezzin efendilere müjdeler olsun. Birinci kısm, 64. cü madde sonundaki düâ bahsine bakınız!].
Cenâze nemâzı kılındıkdan sonra tabutun yanında düâ etmek câiz değildir. (Zübde-tül-makâmât)da diyor ki, (İmâm-ı Rabbânî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” hazretlerinin cenâze nemâzı kılındıkdan sonra, durup düâ yapılmadı. Hemen mezârlığa götürüldü. Cenâze nemâzından sonra, ayakda düâ etmenin mekrûh olduğu, fıkh kitâblarında yazılıdır. Ba’zı imâmlar yapıyorlar ise de, sünnete uygun değildir.) [Câiz olmadığı (Bezzâziyye) fetvâsında da yazılıdır.]
Gözlerimi kapayıp, derin düşünüyorum,
hayâlimde, rûhumda, bir delîl görüyorum.
Kalbleri temizliyen, bakışlar önündeyim,
fekat bu, rü’yâ değil, bilmiyorum nerdeyim.
Bir teveccühle, gaflet perdelerini gideren,
bir tebessümle, sonsuz se’âdetleri veren.
İlm, irfân, kerâmet, hârikalar menba’ı,
bu dünyâ nazarında, sanki örümcek ağı.
Âşıkları ma’şûka, bu delîl kavuşdurmuş,
onun ardından giden, ebedî sultân olmuş.
Her sözünde rûhlara, âb-ı hayât damlıyor,
her kelâmı, kalblerden, pasları kaldırıyor.
Yalnız bir arzûsu var, bir mahbûb peşindedir,
tecellî ile yanan, dağın ateşindedir.
Sohbeti, ehl-i soffa, huzûru andırıyor,
derdlere devâ olan, tiryâki dağıtıyor.
(İnsanların üstünü, doğru yolun rehberi,
hayât sırrını çözen, âriflerin serveri.
Güzellerin güzeli, rûhların tek matlûbu,
değil mahlûkun yalnız, Hâlıkın da mahbûbu).
Ya’nî, Resûlullahı, gösteren aynadır bu!
hadîsde bildirilen, (Sıla) sâhibidir bu!
İkibin müceddidi, o vâris-i enbiyâ,
hurmeti için yâ Rab, bizi ondan ayırma.