Çocuk diri iken, anasının ölümüne sebeb olacak ise, çocuğu parçalamak [öldürmek] câiz olmaz. Çünki, anasının ölümüne sebeb olacağı kat’î değildir. Zan ve ihtimâldir. Zan edilen bir tehlüke için insan öldürmek câiz değildir. Birinin malını yutup ölen kimsenin, ödeyecek malı yoksa, karnı yarılıp malı çıkarılır. Komşusunun, akrabâsının, arkadaşının cenâzesine gitmek, erkekler için nâfile ibâdet yapmakdan dahâ çok sevâbdır.
Cenâzeyi, bulunduğu şehrde gömmek müstehabdır. İki veyâ dört kilometreden az uzağa götürmek sözbirliği ile câizdir. Dahâ uzağa götürmek ihtilâflıdır. Ya’kûb ve Yûsüf aleyhimesselâmın cenâzeleri Mısrdan Şâma nakl edildi ise de, onların dinlerinde nakl câiz idi. Defnden sonra câiz değildir. (Redd-ül-muhtâr) beşinci cild. Başka yere götürülmesini vasıyyet etmek bâtıldır.
Meyyit sâhiblerinden büyük, küçük erkeklere ve yaşlı kadınlara rast gelince, ta’ziye etmek, ya’nî, başın sağ olsun demek gibi, sabr tavsıye etmek müstehabdır. Ta’ziye için, (A’zamallahü ecrek ve ahsene azâek ve gafere limeyyitik) denir ki, (Allahü teâlâ, sevâbını, dereceni artdırsın ve güzel sabr etmeni nasîb eylesin ve meyyitinin günâhlarını afv eylesin) demekdir. Musîbetlere, elemlere sevâb olmaz. Bunlara sabr etmeğe sevâb verilir. Fekat, elemlere sabr edilmese de, günâhların afvına sebeb olurlar. Hastalık da musîbetdir. Meyyit sâhibinin, ta’ziye için, üç günden az, bir yerde bulunması câiz ise de, câmi’de beklemesi ve kadınların hiçbir yerde beklemeleri câiz değildir. Defnden sonra düâ edilir. Sessiz olarak Kur’ân-ı kerîm okunur. Yüksek sesle okumak mekrûhdur. Sonra cemâ’at ve meyyit sâhibi, işleri başına dağılmalıdır. Üç günden sonra ta’ziye yapmak mekrûhdur. Ancak uzakda olanlar ve yakın olup da, geç haber alanlar için mekrûh olmaz. İki kerre ta’ziye etmek ve kabr başında ve meyyit sâhiblerinin kapılarında ta’ziye mekrûhdur. Ta’ziye, mektûb ile de olur. Cenâze çıkan eve komşuların ve yakında oturan akrabânın, bir gün ve gecelik yemek göndermeleri müstehabdır. Ca’fer-i Tayyâr “radıyallahü anh” yetmişden ziyâde kılınc ve ok yarası alarak şehîd olunca, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bunun evine yemek gönderilmesini emr buyurdu. Ölü evinden yemek, helva dağıtılması mekrûh ve çirkin bir bid’atdir. Birinci, üçüncü, yedinci [kırkıncı ve elliüçüncü] gibi günlerde helva, çörek gibi şeyler yapmak ve kabr başında yemek dağıtmak ve hâfızları, hocaları, mevlidcileri toplayıp, okutup yemek vermek mekrûhdur. Bunların çoğu, gösteriş için, şöhret için yapılmakdadır. Bu bid’atler yapılırken, araya nice harâmlar da karışmakdadır. Bunların yapılmasını vasıyyet etmek de bâtıldır. Dinlenmez ve günâhdır. Kırkıncı günü beklememeli, düâ, hatm, sadaka ve kadın ile erkek karışık olmıyarak mevlid okutmak gibi ibâdetler, hemen yapılıp, sevâbları meyyitin rûhuna hediyye edilmelidir. Câmi’lerde, ölüler için, islâmiyyete uymıyan toplantılar yapmak günâhdır. Dışarda, kadın erkek birlikde oturmak günâh olduğu gibi, mevlid için bir araya toplanmaları dahâ fenâdır. İbâdet şeklinde günâh işlemek, başka yerde işlemekden dahâ günâhdır. Üç harâm sâatde nemâz kılmak yasak olması da bunun gibidir. Yasak olan zemânda ve yerde kılınan nemâzın sevâbı olmaz. Günâh da olur. Çünki, yasak edildiği hâlde yapılmakdadır. Kadınların, örtülü olarak dahî, yabancı erkeklerle karışık oturmaları yasak edilmişdir. Bu yasak, ibâdethâne olan câmi’lerde ibâdet şeklinde olursa, dahâ büyük günâh olur.
Defnden sonra [kabre ve kıbleye karşı ayakda durarak] telkîn vermek sünnetdir. Verilmese de olur denildi. (Mecmâ’ul-enhür)de diyor ki, (Öldükden sonra da telkîn verilir denildi. Çünki, rûhu ve aklı geri verilir ve yapılan telkîni anlar. Şâfi’î mezhebinde de böyledir. Telkîn emr olunmadı, yasak da olunmadı, câiz değil diyenler de oldu ise de, yapılması iyi olur). Kabrdeki meyyite telkîn yapmanın meşru’ olduğu (Cevhere)de yazılıdır. (Nûr-ul yakîn fî mebhas-it telkîn) kitâbında, telkînin sünnet olduğu çeşidli delîller ile isbât edilmekdedir. (Cilâ-ül-kulûb)de ve (Gâliyye)de diyor ki: (Resûlullah “aleyhissalâtü vesselâm”, defnden sonra telkîn vermeği emr eyledi.