Cehennem yedi tabakadır. Birinci tabaka, en hafîfdir. Fekat, dünyâ ateşinden yetmiş kat dahâ şiddetlidir. Adı (Cehennem)dir. Burada, müslimânlardan bir kısmı yanıp, günâhlarından temizleneceklerdir. Bid’at sâhibi olanlar, muhakkak Cehennemde bir müddet yanacaklardır.
İmâm-ı Muhammed Birgivînin (Vasıyyetnâmesi)ni şerh eden Kâdî zâde Ahmed Emîn efendi diyor ki, (Cehennemden en son çıkacak mü’min, yedibin âhıret senesi yanacakdır. Âhıretin bir günü, dünyânın bin senesi kadar uzundur.)
Cehennemin ikinci tabakası dahâ şiddetlidir. Adı (Sa’îr)dir. Burada, Tevrâtı değişdirenler yanacak [İbni Âbidîn]. Bunlar, Allahın Peygamberi olan Îsâ aleyhisselâma da inanmıyor ve bu büyük Peygambere, (Bilinmeyen babanın çocuğu) diye iftirâ ediyorlar. Tevrâtı değişdirip, Allahü teâlânın kitâbını bozdular ve Mûsâ aleyhisselâmdan sonra, kendilerine nasîhat için gönderilen bin Peygamberi şehîd etdiler.
Cehennemin üçüncü tabakası dahâ şiddetli olup, adı (Sekar)dır. Burada İncîli değişdirenler yanacakdır. Çünki bunlar, Îsâ aleyhisselâma inanmamış oldukları gibi, onda (ülûhiyyet sıfatı) bulunduğuna inanıyorlar. Tanrı üçdür. Îsâ tanrıdır [ba’zıları ise, Îsâ tanrının oğludur] diyerek, yehûdîlerden kötü oluyor, müşrik oluyorlar [İbni Âbidîn]. Hıristiyanlık çıkmadan ve putlara tapınmak başlamadan önce, Îsevîler mü’min idi. Muhammed aleyhisselâma inanmadıkları için, kitâblı kâfir oldular. Yehûdîler, islâmiyyete, bunlardan dahâ uzakdır. [(Ma’rifetnâme) ve (Tezkire-i Kurtubî)]
Dördüncü tabakanın adı da (Cahîm)dir. Burada, güneşe, yıldızlara tapanlar, (Hutame) denilen beşincisinde, ateşe, ineğe tapanlar, müşrik olan Budistler, Berehmenler yanacak. Altıncı tabakası, (Lazy)dir. Burada hiç dîni olmıyanlar, müşrikler yanacak.
Cehennemin yedinci tabakası, en dibi, en şiddetli tabakası olup, adı (Hâviye)dir. Burada münâfıklar, mürtedler yanacak. Bu yedi tabakanın ismlerinin sırası, (Tefsîr-i Mazherî)de ve (Gâliyye)de başka dürlü yazılıdır. Bir kimsenin Cehenneme gideceği ve îmânsız olduğu, son nefesinde belli olur. Bir kâfir, müslimân olursa ve günâhı, suçu çok olan veyâ bid’at sâhibi olan bir müslimân tevbe ederse, tertemiz müslimân olurlar. Cehenneme girmekden kurtulurlar.
Mürtedler, anaları, babaları müslimân olduğu hâlde, islâm terbiyesi ile büyüdüğü hâlde, câhil veyâ okuyup, diploma alıp, kendilerini âlim, fen adamı sanan dinsizlerdir. İlm, fen denizinden bir damla tatmakla, deryâyı yutduk sanan bu zevallıların islâm âlimlerinden, din bilgilerinden haberleri olmadığı için, küçük yaşda işitdikleri kelimelere, hayâlleri ile ma’nâlar uydurarak, müslimânlık bunlardır sanıyor, islâmiyyeti inkâr ediyorlar. Analarına, dedelerine örümcek kafalı, müslimânlara gerici diyorlar. Nefslerine uyarak yalnız dünyâ arkasında koşanlara, zevk ve safâya dalanlara, aydın, ilerici diyor. Dünyâ ile berâber âhıreti de düşünenlere, başkalarının hakkını gözetenlere yobaz, ahmak diyor. Bu dünyâ böyle gelmiş, böyle gider. Cennet, Cehennem boş lâfdır, kim görmüş, burada ne yaparsan kârdır diyorlar. Başkaları ne olursa olsun, yalnız kendi kazançlarını, nefslerini, şehvetlerini düşünüyorlar. Herkesi aldatmak için ve geçinmek için de, iyiliği, insanlığı dillerinden düşürmüyorlar. En fecî’, en alçak suç olarak da, gençleri, islâm yavrularını aldatmağa, bunların dinlerini, îmânlarını çalarak, kendileri gibi felâkete sürüklemeğe uğraşıyorlar.
İslâm dîninin inançlarını, emrlerini ve yasaklarını bildiren binlerce kıymetli kitâb yazılmış, bunların çoğu, yabancı dillere çevrilerek, her memlekete yayılmışdır. Buna karşılık, bozuk düşünceli, kısa görüşlü kimseler, her zemân, islâmın fâideli, feyzli ve ışıklı prensiplerine saldırmış, onu lekelemeğe, değişdirmeğe, müslimânları aldatmağa uğraşmışlardır. Dahâ çocuk iken, böyle yanlış yolda olanlara acırdım. Niçin doğruyu göremediklerine, İslâm dîninin yüksekliğini anlıyamadıklarına şaşardım. Herkesin doğru yolu bulmasını, dalâletden, dünyâ ve âhıret felâketlerinden kurtulmalarını istiyordum. Bu yolda, insanlara hizmet için çırpınıyordum.