1249

Onun gibi kemâle gelirlerdi). Meâl-i şerîfi, (Onların sana bakdıklarını görürsün. Onlar, seni anlıyamıyorlar. Üstünlüğünü göremiyorlar) olan A’râf sûresinin yüzdoksanyedinci [197] âyeti bu inceliği bildirmekdedir. Sultân Mahmûd hân “rahmetullahi teâlâ aleyh” bu cevâbı çok beğendi. Din büyüklerine olan sevgisi artdı.

(Se’âdet-i Ebediyye) kitâbını okuyarak anlıyan bahtiyâr bir kimse, hem din bilgilerini öğrenir, hem de İmâm-ı Rabbânîyi “rahmetullahi aleyh” tanıyarak, kalbi Ona meyl eder, bağlanır. Onun bütün dünyâya saçdığı nûrları alıp, olgunlaşmağa, kemâle gelmeğe başlar da haberi olmaz. Ham bir karpuz, güneşin ışıkları karşısında zemânla olgunlaşdığı, tatlılaşdığı gibi yetişerek kâmil bir insan olur. Bu dünyâyı, hayâtı görüşünde değişiklikler olduğunu his eder. Hâller, zevkler, tatlı rü’yâlar görmeğe başlar. İmâm-ı Rabbânîyi, Evliyâyı, Eshâb-ı kirâmı ve Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” rü’yâda görmeğe, uyanık iken rûhlarını insan şeklinde görmeğe, bunlarla konuşmağa başlar. Nefsi de gafletden kurtulup, nemâzın tadını duymağa, ibâdetlerden zevk almağa başlar. Günâhlardan, harâm olan şeylerden, kötü huylardan nefret duyar. İyi huylar onun âdeti olur. Herkese iyilik eder. Cem’iyyete, millete fâideli olur. Se’âdet-i ebediyyeye kavuşur ve başkalarını da kavuşdurur. Hanefî mezhebinin büyük âlimlerinden seyyid Şerîf Cürcânî hazretleri, (Şerh-i mevâkıf) sonlarında ve (Şerh-ul-metâli’ hâşiyesi) baş tarafında ve (Berîka)nın ikiyüzyetmişinci sahîfesinde buyurduğu gibi, Evliyânın sûretleri, öldükden sonra da talebesine görünüp feyz verirler. Fekat, bunları görebilmek ve rûhlarından feyz alabilmek kolay değildir. Ehl-i sünnet i’tikâdını ve ahkâm-ı islâmiyyeyi, kitâblardan öğrenmek ve öğrendiklerine uymak ve Evliyâyı sevmek, saygılı olmak lâzımdır. (Merec-ül-bahreyn)de diyor ki: (Tesavvuf büyüklerinin hepsi, Ehl-i sünnet idi. Bid’at sâhiblerinden hiçbiri, Allahü teâlânın ma’rifetine yaklaşamamışdır. Vilâyet nûrları, bunların kalblerine girmemişdir. Amelde ve i’tikâdda olan bid’atin zulmeti, vilâyet nûrunun kalbe girmesine mâni’ olur. Kalb, bid’at pisliklerinden temizlenmedikce ve Ehl-i sünnet i’tikâdı ile süslenmedikce, hakîkat güneşinin ışıkları oraya giremez. O kalb, yakîn nûru ile aydınlanamaz). (Mekâtîb-i şerîfe)de altmışdokuzuncu mektûba bakınız!

(İrşâd-üt-tâlibîn)de diyor ki, (Büyük âlim vefât edince, feyz vermesi kesilmez. Hattâ artar. Fekat [kalb hastalıklarına şifâ olan bakışları ve sözleri devâm etmediği için] bir insanın meyyit ile olan bağlılığı, diri ile olan gibi olamaz. Bunun için, (Üveysî) olmak, ya’nî meyyitin rûhâniyyetinden feyz almak az olur. Fenâ ve Bekâya yükselen dirilerin meyyit ile irtibâtları, diri iken olduğu kadar değil ise de, çok olur ve bunlar meyyitden çok feyz alırlar. Fekat, diri iken dahâ fazla alırlar. Çünki diriler, yanındakilerin ahkâm-ı islâmiyyeye yapışmalarını sağlar. Bütün hâlleri ve sözleri ile kalblerine te’sîr ederek, muhabbetin artmasına, böylece dahâ çok feyz almalarına sebeb olurlar). Görülüyor ki, bir Mürşid aramak lâzımdır. Sâdık ve temiz bir müslimân, Evliyâ diri iken de, kabrde iken de, rûhlarından feyz alır ise de, diri olan Evliyâ, bunun yapması lâzım olan vazîfeleri söyler. Hatâlarını düzeltir. Böylece, feyz alması kolaylaşır ve çok olur. Ölüler ise birşey söyliyemez. Yol gösteremez. Kusûrlarını bildiremez. Feyz alması azalır veyâ durur. İlhâm ve rü’yâ ile meyyitden ders almak da olamaz. Çünki, ilhâmlara ve rü’yâlara, vehm, hayâl ve şeytân karışabilir. Karışmamış olanları da, te’vîlli, ta’bîrli olabilir. Doğruları, iğrilerinden ayırd edilemez. Kazanç pek kıymetli ise de, zarar da, o derece tehlükelidir. Böyle olmakla berâber, hakîkî âlim bulunmadığı zemânlarda, mürşid geçinen câhillere aldanmayıp, mevtâların rûhlarından feyz almağa çalışmalıdır. Buna kavuşmak için, Ehl-i sünnet i’tikâdında olmak ve ahkâm-ı islâmiyyeye uymak ve hakîkî âlimlerin kitâblarını okumak ve okuyan ile sohbet etmek şartdır. Küçük çocuk, en çok anasını sever ve ona sığınır. Aklı başına gelince, babasına dahâ çok güvenir, buna sığınır ve bundan fâidelenir. Mektebe veyâ san’ata başlayınca, hocasına, ustasına sarılır. Bunlardan fâidelenir. Allahü teâlânın âdeti böyledir. Rûhun kazançları da, bunun gibi, önce ana, baba ve âlim, sonra Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” vâsıtası ile alınıyor.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.