İstanbula getirilip medresesine defn edildi. Doksan yaşında idi. Gayretli, dindâr, Nakşibendî idi. Üçyüzondokuzuncu [319] sırada Fâtih ismine bakınız! 1100.
692 — MÜRRE “rahmetullahi teâlâ aleyh”: Resûlullahın yedinci babasıdır. Kâ’bın oğludur. 390, 1127, 1129.
693 — MÛSÂ “aleyhisselâm”: Büyük Peygamberdir. Benî İsrâîle gelen Resûldür. Avrupalılar, buna Möise, Moşe der. Ya’kûb aleyhisselâmın soyundandır. İmrân adında bir zâtın oğludur. Yûsüf aleyhisselâmdan sonra, Benî İsrâîl, Mısrda çoğaldı. Dinlerine sarılıp, ibâdet ederlerdi. Fekat, zulm ve hakâret görürlerdi. Îsâ aleyhisselâmdan bir rivâyete göre, binyediyüzbeş [1705] sene önce, Mûsâ “aleyhisselâm” tevellüd etdi. Annesi bunu bir beşiğe koyup, Nil nehrine bırakdı. Beşik Fir’avnın serâyı önünden geçerken, Fir’avnın zevcesi (Âsiye) bunu alıp büyütdü. Kırk yaşına gelince, akrabâlarını öğrenip, onların yanına gitdi. Kendisinden üç yaş büyük olan Hârûn ile buluşdu. Birgün, bir Mısrlı kâfirin [kıptînin], Benî-İsrâîlden birine işkence etdiğini gördü. Kurtarırken, kıptî öldü. Korkup, Medyen şehrine gitdi. Orada Şu’ayb aleyhisselâmın kızı ile evlendi. Ona, on sene hizmet etdi. Mısra dönmek için yola çıkdı. Yolda Tûr dağında, Allahü teâlâ ile konuşdu. Mısra gelip Fir’avnı dîne da’vet etdi, Benî İsrâîle serbestlik verilmesini istedi. Fir’avn kabûl etmedi. (Mûsâ büyük sihrbâzdır. Bizi aldatıp, memleketimizi elimizden almak istiyor) dedi. Yanındaki vezîrlere sordu. Onlar da, (Sihrbâzları topla, onu mağlûb etsinler) dediler. Sihrbâzlar geldiler. Mısr halkı önünde, ipleri yere atdılar. Her ip, yılan görünüp, Mûsâ aleyhisselâma doğru yürüdü. Mûsâ “aleyhisselâm” asâsını yere bırakdı. Büyük yılan oldu. İpleri yutdu. Sihrbâzlar şaşırdı. Îmân etdiler. Fir’avn kızdı. (O, sizin ustanız imiş. Ellerinizi, ayaklarınızı keseceğim. Hepinizi hurma dallarına asacağım) dedi. (Biz Mûsâya inandık. Onun Rabbine sığınıyoruz. Yalnız Onun afv ve merhametini isteriz) dediler. Kâfirlerin suları kan oldu. Kurbağa yağdı. Cild hastalıkları ve üç gün karanlık oldu. Fir’avn, bu mu’cizeleri görünce korkdu. İzn verdi. Mûsâ aleyhisselâm, Benî İsrâîl ile, Mısrdan çıkıp, Kudüse doğru giderken, Fir’avn pişmân oldu. Askerleri ile arkalarına düşdü. Süveyş körfezi açılıp, mü’minler karşıya geçdi. Fir’avn geçerken, deniz kapandı. Fir’avn askeri ile birlikde boğuldu. Benî İsrâîl, yolda öküze tapanları gördüler. (Biz de böyle tanrı isteriz) dediler. Mûsâ aleyhisselâm, (Allahdan başka ma’bûd yokdur. Allah sizi kurtardı) dedi. Sonra Tîh çölüne düşdüler. Yolu şaşırdılar. Aç ve susuz kaldılar. Gökden (Men) ve (Selva) inerdi. Bunları yirlerdi. Asâsı ile yere vurdu. Su çıkdı. Bundan içerlerdi. (Helva ile etden bıkdık. Bakla, soğan gibi şeyler isteriz) dediler. Mûsâ aleyhisselâmı gücendirdiler. Bunun için, kırk sene çölde kaldılar. Mûsâ “aleyhisselâm”, Hârûn “aleyhisselâm”ı vekîl bırakıp, Tûr dağına gitdi. Orada kırk gün ibâdet etdi. Allahü teâlânın kelâmını işitdi. (Tevrât) kitâbı kendisine indirildi. Tîh çölünde, Sâmirî adında bir münâfık, herkesdeki altınları, süs eşyâsını eritip, bunlardan bir buzağı yapdı. (Mûsânın ilâhı budur. Buna tapınız!) dedi. Tapmağa başladılar. Hârûn aleyhisselâmı dinlemediler. Mûsâ “aleyhisselâm” Tûrdan gelip bu hâli görünce çok kızdı. Sâmirîye la’net etdi. Kardeşinin sakalından tutup darıldı. Pişmân olup kendisine yalvardılar. (Tevrât)a göre ibâdet etmeğe başladılar. Mûsâ “aleyhisselâm” ümmeti ile Lût gölünün cenûb tarafına geldi. (Üc bin Unk) adında bir melik ile harb etdi. Şerî’a nehri şarkındaki yerleri ele geçirdi. Erîha şehri karşısındaki dağa çıkdı. Ken’ân ilini uzakdan gördü. Yerine Yûşa’ aleyhisselâmı halîfe bırakıp, yüzyirmi [120] yaşında, orada vefât etdi. Erîha şehrini, sonra Kudüsü, Amâlika kâfirlerinden Yûşa’ “aleyhisselâm” ele geçirdi. Yûşa’ “aleyhisselâm”, Mûsâ aleyhisselâmın hemşîresinin oğludur. Yûsüf aleyhisselâmın soyundan olan (Nûn)un oğludur. Mısrda dünyâya gelmişdir. İstanbula geldiği ma’lûm değildir. Mûsâ aleyhisselâmdan yirmiyedi sene sonra, yüzyirmiyedi [127] yaşında vefât etdi. Kabri Nablüs şehrinde veyâ Halebe yakın Me’arre şehrinde veyâ İstanbuldadır.