Farzlarda (E’ûzü…) okumak mekrûhdur. Fâtihayı rükü’da temâmlamak nemâzı bozar.)
(Ez-Zehîre lil Kurâfî) Mâlikî fıkh kitâbının ikinci baskısı, 1402 [m. 1982] de Mısrda yapılmışdır. Buyuruyor ki, (İmâm-ı Mâlik, avâmın müctehidleri taklîd etmeleri vâcibdir buyurdu. Mezhebler, Cennete götüren yollardır. Bunlardan birinde ilerliyen Cennete gider.)
İmâm-ı Mâlikden İbnül-Kâsım “radıyallahü anhümâ” yolu ile gelen rivâyetleri hâvî (El-müdevvene) kitâbının son baskısı Beyrutda yapılmışdır. Burada buyuruyor ki, (Kadının el ayası, fercine dokununca abdesti bozulmaz. Soğukdan, hastalıkdan devâmlı mezî sızarsa abdest bozulmaz. Şehvetle, düşündükçe sızarsa bozulur. İstihâza kanı, idrâr sızarsa, bir kavle göre bozulmaz ise de, her nemâz için abdest alması müstehab olur. Abdestde sakal hilâllanmaz. Ehl-i bid’at arkasında nemâz kılınmaz). Kaş, kirpik ve seyrek sakalın altını ıslatmak, sık sakalın üstünü yıkamak farzdır. Ayak parmakları arasını hilâllamak müstehabdır. Abdestden sonra, bez ile kurulanmak câizdir. Abdestin farzları yedidir. Guslün farzları beşdir. Hayâtın, malın gitmesi, hasta olmak, hastalığın artması, şifânın gecikmesi korkusu varsa teyemmüm câiz olur. Müslimân tabîb bulamazsa, kâfir tabîbe ve tecribelere i’timâd olunur.] El ile yıkanan birşey temiz olunca, el de temiz olur.
(Dürr-ül-muhtâr) beşinci cildde, altın ve gümüş kullanmağı anlatırken diyor ki, insanların birbirleri arasında olan işlere (Mu’âmelât) denir. Mu’âmelâtda bir fâsıkın veyâ kâfirin sözü de kabûl edilir. Akllı olan çocuk ve kadın da erkek gibidir. Bunlardan biri, bu eti kitâblı kâfirden aldım derse, yimesi halâl olur. [Çünki, eskiden eti, hayvanı kesen satardı.] Bir kişinin haber vermesi ile mülk yok olmaz. Bir müslimân, et satın alsa, sâlih bir müslimân (bu eti, kitâbsız kâfir kesdi) dese, bu et, satın alınan kimseye geri verilemez ve satın alanın, parasını ödemesi lâzım olur. Çünki, etin leş olduğunu bilmeden satın alınca, mülkü olmuşdur. Bir mülkü giderecek haberi iki erkeğin veyâ bir erkekle iki kadının bildirmeleri lâzımdır. Mu’âmelât üçe ayrılır: Birincisi, ikisinin de yapmağa mecbûr olmadığı mu’âmeledir. Vekîl, mudârib ve iznli olmak böyledir. İkincisi, ikisinin de yapması lâzım olan işlerdir. Da’vâ konusu olan haklar böyledir. Üçüncüsü, birisinin yapması lâzım olur. Diğerinin lâzım olmaz. Vekîli azl etmek, izni geri almak böyledir. Burada, vekîl ve me’zûn artık iş yapamazlar. Azl eden ve izni geri alan ise, kendi hakkını kullanmakda serbestdir. İkincisinde, haber verende şâhidlik şartlarının bulunması lâzımdır. Üçüncüsünde, haber verenlerin sayılarına ve adâlet sâhibi olmalarına bakılır.
Allah ile kul arasında olan işlere (Diyânât) denir. Diyânâtda âdil ve bâlig bir müslimânın sözüne inanılır. Bir kadın da, bir erkek gibidir. Suyun pis olduğunu söylerse, bu su ile abdest alınmaz. Teyemmüm edilir. Fâsık [kötü kimse] veyâ hâli belli olmıyan bir müslimân söylerse, kendi araşdırır. Gâlib zannına göre hareket eder. Kâfir veyâ çocuk, suya pis derse ve inanırsa, dökmeli, sonra teyemmüm etmelidir. Hediyyede ve izn vermekde, bir çocuk sözü de kabûl edilir. İçeri buyurun deyince girilir. Çocuğun satın almak için iznli olup olmadığı satanın çok zan ile anlamasına bağlıdır.
Diyânâtda da, mülkü giderecek haberi, iki müslimân erkeğin veyâ bir erkekle iki kadının bildirmeleri lâzımdır. Meselâ, zevc ile zevcenin süt kardeşi olduklarını âdil bir müslimân söylerse, kabûl edilmez. Nikâhları bozulmaz.
İbni Âbidîn, istincâ faslı sonunda diyor ki, âdil bir kimse, bir etin leş olduğunu söylese, meselâ mürted kesdi dese, bir başka âdil de, leş değil dese, meselâ müslimân kesdi dese, leş kabûl edilir. Su ve her çeşid şerbet için ve ta’âm pis dese, öteki de pis değil dese, temiz kabûl edilir. Haber verenler çok ise, sayısı fazla olanların dedikleri kabûl edilir. Temiz ve pis kumaşlar karışmış ve temizleri az ise ve kaplar karışınca temizleri çok ise, temizlerini araşdırıp, temiz zan etdiklerini kullanır. Kapların temizleri eşit veyâ az ise, hepsi pis kabûl edilir. İkinci kısm, 41. ci maddeye bakınız!