Cenûb ciheti, kutub yıldızı ile veyâ sâat ile yâhud yere çizilen (Nısf-ün-nehâr) hattı ile bulunursa, kıble açısına sapma açısını eklemek lâzım olmaz. İstanbulda cenûbdan 29 derece şarka dönülerek, kıble ciheti bulunur. Bunun için sâatımızı masa üzerine koyup, altı sayısı cenûba çevrilir. Yelkovan beş üzerine getirilince, kıbleyi gösterir.
Hastalık ve düşman, hırsız korkusu veyâ yanlış bulmak ile, kıbleden ayrılmak farz nemâzlarda da, câiz ise de, vapurda, trende kıbleye dönmek şartdır.
Müsâfir, vapurda ve trende, farz nemâza, kıbleye karşı durup, secde yeri yanına pusula koymalı. Vapur ve tren döndükce, kendisi kıbleye karşı dönmelidir. Yâhud başka birisi, sağa sola döndürmelidir. Nemâzda göğsü kıbleden ayrılırsa, nemâzı bozulur. Çünki, vapur, tren, ev gibidir. Hayvan gibi değildir. Otobüsde, trende, dalgalı denizde kıbleye dönemiyenlerin, farz nemâzları câiz olmıyacağından, bunlar, yolda oldukları müddetçe şâfi’î mezhebini taklîd ederek, öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı cem’ edebilir. Hanefî mezhebinde olan, yolda kıbleye dönemiyecek ise, yola çıkdıkdan sonra, gündüz bir yerde durduğu zemân, öğle vaktinde öğleyi kılınca, hemen ikindiyi de kılmalı, gece durulduğu zemân, yatsı vaktinde akşamı ve sonra yatsıyı bir arada kılmalı ve bu dört nemâza niyyet ederken (Şâfi’î mezhebini taklîd ederek edâ ediyorum) diye niyyet etmelidir. Şâfi’î ve mâlikî mezhebine göre, giriş ve çıkış günlerinden başka üç günden ziyâde kalmağa niyyet etdiği bir yere girince, yâhud dört günden önce biteceğini sandığı işi için gitdiği yerde onsekiz günden çok kalınca mukîm olur. Buradan çıkınca, 80 kilometreye gitmeğe niyyet etmedikçe, seferî olmaz. (Fetâvâ-i fıkhiyye)de buyuruyor ki, (Seferde, ikindi ile cem’ ederek kılmak için, öğleyi gecikdirse, öğle vakti çıkdıkdan sonra, mukîm olsa, önce öğle nemâzını kazâ eder. Öğleyi kazâya bırakdığı için günâha girmez.) Dişinde kaplama veyâ dolgu olduğu için mâlikî veyâ şâfi’î mezhebini taklîd eden, üç günden çok ve onbeş günden az kaldığı
yerde, farzları kasr etmemeli, dört rek’at kılmalıdır. Kasr ederse, iki rek’at kıldığı farzları mâlikî ve şâfi’î mezhebine göre sahîh olmaz. Dört rek’at kılarsa, hanefîde mekrûh olur ise de, sahîh olur. Derisi, yabancı kadına değince veyâ nemâzda abdesti bozulunca, mâlikî mezhebine göre, nemâzının sahîh olması da, böyledir. Bu kimsenin, seferî olarak kaldığı yerde, harac olmadan, nemâzlarını cem’ edemiyeceği 54. cü madde sonunda bildirilmişdir.
Ramezân-ı şerîfin başlamasını hesâb ile, takvîm ile önceden anlamak câiz olmaz ise de, kıbleyi hesâb ile, kutup yıldızı [pusula] ile ve nemâz vaktlerini astronomik hesâblarla hâzırlanan takvîmden anlamak câizdir. Çünki hesâb ve âlet ile, temâm bulunmasa da, çok zan elde edilir. Kıble ve nemâz vaktleri, fazla zan ile kabûl olur.
Mihrâb bulunmıyan, hesâb, yıldız gibi şeylerle de anlaşılamıyan yerlerde, kıbleyi bilen, sâlih müslimânlara sormak lâzımdır. Kâfire, fâsıka ve çocuklara sorulmaz. Kâfire, fâsıka, mu’âmelâtda inanılırsa da, diyânâtda [ya’nî ibâdetlerde] inanılmaz. Kıbleyi bilen kimseyi aramağa, lüzûm yokdur. Kendisi araşdırır. Karâr verdiği cihete doğru kılar. Sonradan, yanlış olduğunu anlarsa, nemâzı iâde etmez.
Kıble, Kâ’benin binâsı değildir, arsasıdır. Ya’nî yerden Arşa kadar, o boşluk kıbledir. Bunun için kuyu [deniz] dibinde, yüksek dağların tepesinde [tayyârede], bu cihete doğru kılınabilir. [Hâcı olmak için de, Kâ’benin binâsına değil, o arsaya gidilir. Başka yerlere giden, hâcı olamaz.]
İbni Hacer-i Mekkî hazretleri (Fetâvâ-i fıkhiyye)de buyuruyor ki, (Kâ’benin binâsını, şimdiki şeklinden değişdirmek câiz değildir, harâmdır. Bugünkü binâyı Haccâc yapmışdır. Halîfe Hârûn-ür-Reşîd, bunu değişdirip, Abdüllah ibni Zübeyrin yapdırdığı doğru şekli vermek istedikde, imâm-ı Mâlik “rahmetullahi teâlâ aleyh” mâni’ oldu. Şimdiden sonra, değişdiren olursa, fitne çıkmamak ve eski binâyı zedelememek şartı ile yapılan değişiklikleri yıkmak vâcibdir. Yoksa vâcib olmaz).