Çünki, üç gün sefer niyyet etmişlerdir. İstanbullu, bu yolu yürümüşdür. Mekke-i mükerremeli ise, sefere çıkınca, Kûfe, vatan-ı ikâmet olmakdan çıkmışdır. Kasr şehri, vatanları olmadığı için, buradan geçmeleri, mukîm olmalarına sebeb olmaz. İstanbuldan gelen, Kûfede onbeş gün kaldıkdan sonra, Mekkeye gitmek niyyeti ile yola çıksaydı, üç günlük yol gitmeden, bir iş için, yine Kûfeye dönseydi, mukîm olmazdı. Çünki, üç günlük yola gitmek niyyeti ile çıkınca, Kûfe şehri vatan-ı ikâmet olmakdan çıkmışdır. Kûfe, Bağdâdın ve Kerbelânın cenûbundadır.
Üçüncü vatan, (Vatan-ı süknâ) uğradığı yer olup, onbeş günden az kalmak için niyyet edilen yâhud yarın çıkarım diyerek, senelerle oturulan yerdir. Müsâfir vatan-ı süknâda farzları hep iki rek’at kılar. Bir köye, bir şehre gelince, on gün kalmağa niyyet edip, on gün sonra, bir hafta dahâ kalmağa niyyet ederse mukîm olmaz.
Vatan-ı ikâmetde veyâ vatan-ı süknâda bulunmak, vatan-ı aslînin bozulmasına sebeb olmaz. Sefere çıkmak da, vatan-ı aslîyi bozmaz. Vatan-ı süknâda bulunmak vatan-ı ikâmeti bozmaz. Birinci vatan-ı süknâyı bozar.
Seferî olan kimse, vatan-ı süknâda iken, mukîm sayılmaz. Seferî olmıyan, vatan-ı süknâ yapdığı yerde, mukîm sayılır. Sefer mesâfesi kadar uzak olmıyan bir köye gitmek için şehrinden çıkan, bu köyde onbeş günden az kalsa, burası (Vatan-ı süknâ) olur. Burada müsâfir olmaz. Farzları temâm kılar. Sonra, bu köyden, sefer niyyet etmeden çıksa, şehrine veyâ başka bir vatan-ı süknâya girmeden, yolda sefere niyyet etse, yolda farzları iki rek’at kılar. Bu köye girerse, mukîm olur. Çünki, vatan-ı aslîye veyâ vatan-ı süknâya girmediği için ve sefer niyyeti ile çıkmadığı için, vatan-ı süknâsı bozulmamışdır. Görülüyor ki, vatan-ı süknânın bozulması, vatan-ı ikâmet gibi oluyor. Vatan-ı süknâda mukîm olmak için, bunun ile vatan-ı aslî veyâ vatan-ı ikâmet arası sefer müddetinden [üç günden] az olmalıdır. Meselâ:
Bir kimse Kûfeden Kadsiyeye gidiyor. İkisi arası üç günlük yoldan azdır. Kadsiyeden Hîreye doğru yola çıkıyor. İkisi arası da üç günden azdır. Hîreye gelmeden, Kadsiyeye dönüyor. Unutduğunu alıp, Şâma gidecekdir. Kûfeye uğramıyor, Kadsiyede, nemâzı temâm kılar. Çünki, buradan ayrılırken sefere niyyet etmediği ve Hîreye girmediği için, Kadsiye vatanlıkdan çıkmadı. Hîre, Kûfenin beş kilometre cenûb-i şarkındadır. Kadsiye, biraz dahâ cenûbdadır.
Üç günlük yola sefer niyyeti ile çıkan kimse, üç günlük yol gitmeden önce, bir köyde onbeş günden az kalsa, sonra buradan çıksa, buraya tekrâr gelirse, mukîm olmaz. Çünki, ilk geldiğinde de müsâfir idi. Yanında zevci veyâ mahremi bulunmayan hayzlı kadının sefer niyyeti ile yola çıkması kıymetsizdir. Temizlendikden sonra üç gün dahâ gitmeden önce kaldığı yerde müsâfir olmaz.
(Berîka) ve (Hadîka) kitâblarında diyor ki, (Hür kadının, zevci veyâ ebedî mahrem akrabâsından biri yanında bulunmadan, yalnız veyâ başka kadınlarla yâhud âkıl, bâlig ve sâlih olmıyan mahremi ile üç günlük yola gitmesi [üç mezhebde] harâmdır. Şâfi’î mezhebinde, kadınlar ile mahremsiz olarak, farz olan hacca gidebilir. Bir veyâ iki erkeğin sefere gitmesi mekrûhdur. Üç erkeğin gitmesi mekrûh olmaz. Dört erkeğin gitmesi ve içlerinden birini emîr (Başkan) seçmeleri sünnetdir). (Hindiyye)de nafaka bahsinde ve (Tahtâvî), (Dürr-ül-muhtâr) ve (Dürr-ül-müntekâ)da hac bahsinde diyor ki, (Kadın, mürâhık olan, ya’nî bülûğa yaklaşmış, oniki yaşındaki mahremi ile sefere gidebilir). (Kâdîhân)da diyor ki, (Kadın, sâlih cemâ’at ile sefere gidebilir). [Bu iki kavl, zarûret hâlinde câiz olur.] (Mecelle)de dokuzyüzseksen altıncı maddede diyor ki, (Sinn-i bülûğun mebdei, erkekde oniki ve kızda dokuz yaşları doldurmakdır.
Müntehâsı, ikisinin de onbeş yaşdır. Onbeş yaşını ikmâl edince bâlig sayılırlar.
Oniki ve dokuz yaşlarını doldurup da, bâlig olmamış çocuğa (Mürâhık) denir.)