(Dürr-ül-muhtâr)da nemâzın mekrûhları sonunda buyuruyor ki, (Câmi’lerin efdali Kâ’be-i mu’azzama, sonra bunun etrâfındaki (Mescid-i harâm), sonra Medîne-i münevveredeki (Mescid-i Nebî)dir. Sonra, Kudüsdeki (Mescid-i aksâ), sonra, Medîne-i münevvere şehri yanındaki (Kubâ) mescididir. Mescid-i Nebînin yüz zrâ’ eni, yüz zrâ’ boyu vardı. Bir zrâ’ yarım metredir. Sonra, zemânla genişletildi. Şimdiki hâlinde de efdaldir).
[En kıymetli toprak, kabr-i se’âdetde, cesed-i Peygamberîye “sallallahü aleyhi ve sellem” temâs eden topraklar olup, Arşdan, Cennetlerden dahâ kıymetlidir. Ona yakın olan zemân, mekân, evlâdı, bütün eşyâ, Ona uzak olanlardan dahâ kıymetli, efdaldir. Câmi’ler ve Peygamberler, bundan müstesnâdır].
12 — Câmi’lerde, [sarkıntılık ederek] dilenmek harâmdır.
13 — Câmi’de, sarkıntılık eden dilenciye sadaka vermek harâmdır.
14 — Gayb olan şeyleri, câmi’de araşdırmak mekrûhdur.
15 — Mü’minin hicvi, aşk, ahlâksızlık gibi harâm şeyler bulunan şi’ri okumak tahrîmen mekrûhdur. Va’z, nasîhat, hikmet, Allahü teâlânın ni’metleri bulunan, mü’minleri medh eden şi’rleri [ya’nî ilâhî ve mevlid] tegannî etmeden okumak sevâb ve târihî şi’rleri nâdiren okumak mubâh ise de, şi’rle meşgûl olmak makbûl değildir. Câmi’lerde ilâhî ve mevlidleri [nemâz kılanlara mâni’ olmamak şartı ile], ara sıra okumak câizdir. Her zemân okuyup, âdet hâline getirmek câiz değildir.
16 — Özrü olmıyanların Kur’ân-ı kerîmi dinlemeleri farz-ı kifâyedir. İş görenler, uyuyanlar ve câmi’de nemâz kılan, va’z veren yanında yüksek sesle Kur’ân-ı kerîm okumağa başlamak günâhdır. [Radyoyu, teybi açan gibi, bunlara sesini vermiş olan hâfız da, Kur’ân-ı kerîme hurmetsizlik etmiş, günâh işlemiş olur.]
17 — Câmi’lere abdest suyu sıçratmak, balgam, sümük bulaşdırmak mekrûhdur. Câmi’de husûsî hâzırlanmış yerde abdest almak câiz olur.
Zemzem kuyusunun etrâfında abdest almak ve gusl etmek câiz değildir. Çünki, burası câmi’ içindedir. Buraya cünüb girmek câiz değildir.
18 — Câmi’lere, lüzûmsuz ağaç dikmek mekrûhdur. Câmi’in rütûbetini çekmek, gölge yapmak gibi umûma fâidesi olursa, câiz olur. Şahsî menfe’ati için dikmek, mekrûh olur.
19 — Câmi’de birşey yimek, uyumak mekrûhdur. Müsâfir olan müstesnâdır. Müsâfir, câmi’e girerken (İ’tikâf)a niyyet etmeli, önce tehıyyet-ül-mescid olarak, nemâz kılmalıdır. Sonra, yiyebilir ve dünyâ kelâmı konuşur. İ’tikâf eden yiyebilir, yatabilir. İ’tikâf sünnet-i müekkededir. İ’tikâfı terk etmek, beş vakt nemâzın sünnetlerini özrsüz kılmamak gibi olduğu (Berîka)da yazılıdır.
Câmi’de soğan, sarmısak gibi fenâ kokulu şeyleri yiyene [sigara içene] mâni’ olmalıdır. Kasabları, balıkcıları, ciğercileri, yağcıları, üzerleri pis ise ve pis kokarsa ve üzeri pis kokanları ve cemâ’ati dili ile incitenleri, câmi’den çıkarmalıdır. İlâc olarak kokulu şey özr ile veyâ unutarak yiyen, cemâ’ate gelmez. Ma’zûr olur. Pis koku insanlara ve meleklere eziyyet verir.
20 — Câmi’de, alış-veriş olan her akd [sözleşme] mekrûhdur. Nikâh yapmak ise müstehabdır.
21 — İbâdet etmeyip, câmi’de dünyâ kelâmı ile meşgûl olmak tahrîmen mekrûhdur. Ateş odunu yiyip bitirdiği gibi, câmi’de dünyâ kelâmı konuşmak da, insanın sevâblarını giderir. İbâdetden sonra, mubâh olan şeyleri, hafîf sesle konuşmak câizdir. İslâmiyyetin beğenmediği şeyleri konuşmak, her zemân câiz değildir.
22 — Câmi’de kendine muayyen yer ayırmak mekrûhdur. Fekat, dışarı çıkarken, kimse oturmasın diye, yerine ceketini bırakırsa, gelince oraya tekrâr oturabilir. Umûmî yerlerde, Minâda, Arafâtda, [vapurda, otobüslerde de] böyledir. Ya’nî oturmağı âdet etdiği yere başkası oturmuş ise, kaldıramaz. Kendine, ihtiyâcından fazla yer ayırırsa, fazlasını başkası alabilir. Bu yerin fazlasını, iki kişi isterse, hangisine verirse, o oturur.