Yetmişinci maddede, cemâ’at ile nemâzı anlatırken bildirdiğimiz gibi, imâm sabâh nemâzını kıldırmağa başlarken gelen kimse, câmi’in dışında veyâ içerde, direk arkasında sünneti kılar. Sonra imâma uyar. Böyle, cemâ’atden ayrı bir yer bulamazsa, sünneti cemâ’atin arkasında kılmaz. Hemen imâma uyar. Çünki, cemâ’at ile nemâz kılınırken, yalnız olarak nemâza başlamak mekrûhdur. Mekrûh işlememek için, sabâh sünneti terk edilir. (Dürr-ül-muhtâr)ın bu yazısına göre de, sünnetler yerine kazâ kılmak lâzımdır. Mekrûhdan kurtulmak için, en kuvvetli sabâh sünneti bile terk edilince, harâmdan kurtulmak için, sünnet elbette terk edilir. Çünki, sünnet yerine kılınan kazâ nemâzı, insanı büyük günâhdan kurtarmakdadır.
Ba’zı kimseler ve hele, kendilerini din adamı tanıtdıran ba’zı din câhilleri, din büyüklerinin sözlerini değişdirmeğe kalkışıyor. Fekat, bir şey bilmedikleri için, i’tirâz olarak, hiçbir kitâba dayanmadan, akllarına geleni söylüyorlar. Kendilerini beğendikleri için, ulu orta fikrler yürütüyorlar. Meselâ, (Efendim, sünnet yerine farz kazâ edilmez. Ben, bunu kabûl edemem. Sâatlerce kahvede oturup, boş vakt geçireceğine, kazâlarını kılsın. Sünnetleri bırakmasın!) diyenler oluyor. Evet (kahvede sâatlerce oturmasın da, kazâlarını kılsın) sözü doğrudur. Fekat, (kazâlar için sünnetleri bırakmasın!) sözü doğru değildir. Kazâları kılmamak ve boş vakt geçirmek, büyük günâhdır. Amma, bu günâhları işleyenin, sünnetler yerine kazâ kılmamasını istemek, bu adamı üçüncü bir günâha sokmağı istemek olur. Meselâ kazâsı olup da kılmayan ve boş vakt geçiren bir kimsenin bu günâhlara girdiği için, ayrıca kumar oynamasını veyâ içki içmesini de istemek gibi olur. Büyüklerimizin (iyi bir işin hepsi yapılamazsa, hepsi de terk edilmemelidir) sözü meşhûrdur. O hâlde, nemâzlarını özrsüz olarak kılmamış olan kimse, büyük günâhdan kurtulmak için, sünnetler yerine kazâ kılmak fırsatını kaçırmamalıdır. Nitekim nemâz kılmayan, orucu da bırakmamalıdır.
(Tahtâvî) “rahmetullahi teâlâ aleyh”, aynı sahîfede diyor ki, (Sabâh nemâzının sünneti çok fazîletlidir. Bunu kılmak, hadîs-i şerîflerde çok medh edildi. Sevâbı çokdur. Fekat, sabâh sünnetini bile kılmıyan için, hiç cezâ bildirilmedi. Hâlbuki, sabâh farzını cemâ’at ile kılmayıp, yalnız kılanın Cehenneme gideceği bildirildi. Demek ki, cemâ’atin kıymeti, sabâh sünnetinden bile katkat üstündür.)
İbni Âbidîn diyor ki: (Bir kimse, imâma, sabâh nemâzının ikinci rek’atinde yetişirse, sünneti terk edip, imâma uyar. Çünki sünnet, cemâ’atden hâsıl olan yirmiyedi farz sevâbından birisine bile yetişemez). En kuvvetli olan sabâh sünneti, farzı cemâ’at ile kılabilmek için terk edilince, farz için elbette terk edilir. Farz borcu ile ölmemek için, sünnetleri kazâ niyyetiyle de kılmak lâzım olduğu buradan da anlaşılmakdadır.
Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri, 1313 [m. 1896] yılında Hindistânda basılan (Fütûh-ul gayb) kitâbının kırksekizinci makâlesinde diyor ki: Mü’minin, en önce farzları yapması lâzımdır. Farzlar bitdikden sonra, sünnetleri yapar. Ondan sonra, diğer nâfilelerle meşgûl olur. Farz borcu varken, sünnet ile meşgûl olmak, ahmaklıkdır. Farz borcu olanın sünnetleri kabûl olmaz. Alî ibni Ebî Tâlib “radıyallahü anh” bildiriyor: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Üzerinde farz nemâzı borcu olan kimse, kazâsını kılmadan nâfile kılarsa, boş yere zahmet çekmiş olur. Bu kimse, kazâsını ödemedikçe, Allahü teâlâ, onun nâfile nemâzlarını kabûl etmez). Abdülkâdir-i Geylânînin yazdığı bu hadîs-i şerîfi şerh eden Hanefî mezhebi âlimlerinden Abdülhak-ı Dehlevî buyuruyor ki, (Bu haber, farz borcu olanların, sünnetlerinin ve nâfilelerinin kabûl olmıyacağını göstermekdedir. Sünnetlerin, farzları temâmlıyacağını biliyoruz. Bunun ma’nâsı, farzlar yapılırken, bunların kemâllerine sebeb olan birşey kaçırılırsa, sünnetler, kılınan farzın kemâl bulmasına sebeb olur. Farz borcu olanın kabûl edilmiyen sünnetleri bir işe yaramaz). (Fütûh-ul-gayb)ın bu şerhi fârisî olup, İstanbulda, Bâyezîd Devlet kütübhânesinde, 3866 numarada mevcûddur. İbni Âbidîn de, nâfile bahsinde buyuruyor ki, (Hadîs-i şerîfde, (Temâm yapılmamış olan nemâz, zekât ve başka farzlar, nâfileler ile temâmlanacakdır) buyuruldu. İmâm-ı Beyhekî, bu hadîs-i şerîf, yapılmış olan farzların içindeki sünnetler noksan kalırsa, nâfilelerle bu noksanların temâmlanacağını göstermekdedir. Yoksa, yapılmamış farzların yerine nâfilelerin geçeceğini bildirmiyor dedi.