Bu iki vaktin arasındaki zemân farkı, güneşin tulû’ vakti ile fecr ya’nî imsâk vakti arasındaki zemân farkının ya’nî (Hisse-i fecr)in yarısı kadar dakîkadır. [Ezânî zemâna göre Dahve-i kübrâ, Fecr +(24-Fecr)÷2=Fecr+12-Fecr÷2=12+Fecr÷2 dir. Ya’nî, Fecr vaktinin yarısı, sabâh 12 den i’tibâren Dahve-i kübrâ vakti olur.] Fecr, ya’nî imsâk vaktinden evvel niyyet ederken, (Niyyet etdim, yarın oruc tutmağa) denir. İmsâkdan sonra niyyet ederken, (bugün oruc tutmağa) denir. Ramezân-ı şerîf orucu, her müslimâna farz olduğu gibi, tutamıyanların kazâ etmeleri de farzdır. Kazâ ve keffâret orucuna ve mu’ayyen olmayan adak oruclarına fecrden sonra niyyet edilemez.
Ramezân olmak için Şa’bânın yirmidokuzuncu günü, gurûb vaktinde hilâli, ya’nî gökde yeni ayı aramak ve ayı görmek, eğer görülmezse, Şa’bân ayı otuz gün temâm olmak lâzımdır. Şa’bânın otuzuncu günü öğle nemâzı zemânına kadar oruc tutup, o gün Ramezân olduğu i’lân edilmezse, orucu bozmak lâzım olur. Bozmayıp oruca devâm etmek tahrîmen mekrûhdur. Ramezâna, hilâli görmeden başlayıp, yirmidokuzuncu gecesi bayram hilâli görülürse, Şa’bân rüyet ile başlamış ise, bayramdan sonra birgün kazâ edilir. Rüyet ile başlamamış ise, iki gün kazâ tutulacağı (Hindiyye) ve (Kâdîhân)da yazılıdır. Bulutlu havada hilâli bir âdil müslimân kadın veyâ erkeğin gördüm demesi ile, açık havada ise, birçok kimsenin şehâdet etmesi [söylemesi] ile, kâdî ya’nî ahkâm-ı islâmiyyeyi tatbîk eden hâkim, Ramezân olduğunu i’lân eder. Kâdî bulunmıyan yerlerde, hilâlin bir âdilin gördüm demesi ile Ramezân olur. İki âdilin gördüm demeleri ile bayram olur. (Âdîl) demek, büyük günâh işlemiyen ve küçük günâha alışık olmıyan demekdir. [Nemâzı terk etmek büyük günâhdır. 74. cü maddeye bakınız!] Adâleti şübheli olanın da sözü kabûl olunur. Ramezâna ve bayrama takvîm ile, hesâb ile başlamak câiz olmadığı (Fetâvâ-ı Hindiyye)de de yazılıdır.
[(Hadîka)nın yüzotuzdokuzuncu sahîfesinde diyor ki, (Bid’at sâhibi olanlar, ya’nî i’tikâdda Ehl-i sünnetden ayrılmış olan yetmişiki fırkanın hepsi, (Ehl-i kıble) oldukları, her ibâdeti yapdıkları hâlde, âdil değildirler. Çünki, yâ mülhid olarak, îmânları gitmişdir. Yâhud bid’at sâhibi olup ehl-i sünneti seb ediyorlar ki, bu da büyük günâhdır). (Dürr-ül-muhtâr) şâhidliği anlatırken diyor ki, (Müslimânı seb etmek, kötülemek günâhdır. Adâleti yok eder. Şâhidliği kabûl olmaz). Bunun için, Ramezânın, bayramın ve hac zemânının gelmesini ve iftâr ve nemâz vaktlerini anlamakda ve bütün din işlerinde, mezhebsizlerin sözlerine uymak câiz değildir.]
Şa’bânın otuzuncu gecesi, bir şehrde hilâl görülünce, bütün dünyâda oruca başlamak lâzım olur. Gündüz görülen hilâl gelecek gecenin hilâlidir.)
[Kutblara ve Aya giden müslimânın da, seferî olmağa niyyet etmedi ise, bu ayda gündüzleri oruc tutması lâzımdır. Yirmidört sâatden dahâ uzun günlerde, oruca sâat ile başlar ve sâat ile bozar. Gündüzü böyle uzun olmıyan bir şehrdeki müslimânların zemânına uyar. Eğer oruc tutmazsa, gündüzleri uzun olmıyan yere gelince kazâ eder].
Hilâli görmekle Ramezânın başlaması, hesâbla anlaşılandan bir gün sonra olabilir. Fekat bir gün önce olamaz. Arafâtda vakfeye durulan (Arefe) günü de böyledir. (Bahr)de, 283. cü sahîfede diyor ki, (Kâfir memleketinde bulunan esîr, Ramezân ayının zemânını bilemez ise, araşdırıp zan etdiği zemânda bir ay oruc tutar. Sonra, zemânını öğrenince, zemânından önce tutmuş ise, hepsini kazâ eder. Zemânından sonra tutmuş ve fecrden evvel niyyet etmiş ise, câiz olup, hepsi kazâ yerine geçer. Fıtr bayramının birinci gününe rastlamış ise, bir günü kazâ eder).
Ramezânın ve bayramın, semâda hilâli görmekle değil de, takvîme göre başlatıldığı yerlerde, oruca ve bayrama hakîkî zemânlarından bir gün önce veyâ bir gün sonra başlanılmış olabilir. Oruc tutulan birinci ve sonuncu günleri hakîkî Ramezâna rastlamış olsalar bile, Ramezân olup olmadıkları şübheli olur. İbni Âbidîn “rahmetullahi aleyh”, Ramezân bahsinde diyor ki,