yere serili olmıyan halılar, kullanılmayan fazla ev eşyâsı, san’at ve ticâret âletleri, burada ihtiyâc eşyâsı sayılmaz. Bunlar fıtra ve kurban için, nisâb hesâbına katılır. Oturduğu ev büyük ise, ihtiyâcından fazla, kullanılmayan odaların nisâba katılmaması sahîhdir. (Kurban kesmek) maddesi başına bakınız!
Fıtra olarak, yarım sâ’ buğday veyâ buğday unu verilir. Yâhud bir sâ’ arpa veyâ hurma veyâ kuru üzüm verilir. Hanefî mezhebinde, buğday, arpa ve un bol olduğu zemânlarda bunların kıymetini altın veyâ gümüş olarak vermek dahâ iyidir. Kıtlık zemânında bunların kendilerini vermek dahâ sevâbdır. (Sâ’), Hanefî mezhebinde, sekiz rıtl ya’nî binkırk dirhem darı veyâ mercimek alacak bir kabdır. Sâ’ dört müd, ya’nî dört menndir. Müd ve menn, müsâvî olup, iki rıtldırlar. Bir rıtl, yüzotuz dirhem-i şer’î veyâ 91 miskal olup, bir sâ’, [728] miskal, yâhud, binkırk [1040] dirhem mercimek olur. Bir dirhem-i şer’înin 3,36 gram olduğu yetmişsekizinci maddede bildirilmişdi. Bir sâ’ 3500 gram olur. Arpa, buğdaydan, buğday da, mercimekden hafîf olduğundan, binkırk dirhem arpa ile dolan kap, bir sâ’dan büyük olur. Bunu bir sâ’ yerine vermek, ihtiyâtlı olur. Yarım sâ’ ölçek yerine, 364 miskal veyâ beşyüzyirmi [520] dirhem, ya’nî binyediyüzelli [1750] gram buğday vermek, ihtiyâtlı olur. Ya’nî biraz fazla verilmiş olur. Çünki yarım sâ’ buğday, 364 miskal veyâ beşyüzyirmi dirhemden hafîf olmakdadır. Bu fakîr, terâzî ve dereceli cam silindir ile tecribe yaparak, yüz gram mercimek, yüzyirmi santimetre küp [120 cm3] olduğunu gördüm. O hâlde, bir sâ’, dört litre ve beşde bir litre [4,2 litre] oluyor.
Şâfi’î, Mâlikî ve Hanbelî mezheblerinde, bir günlük yiyeceği olanın fıtra vermesi farzdır ve buğdaydan ve arpadan da, hep bir sâ’ vermek lâzımdır. Şâfi’î mezhebinde bir sâ’, üç mennden üçde bir menn noksandır. Bir menn, iki rıtl-ı Irâkî olup, 260 dirhemdir. O hâlde, bir sâ’, altıyüzdoksandört [694] dirhem olduğu (El-Envâr)da yazılıdır. Binaltıyüzseksen [1680] gramdır. Çünki, şâfi’îde bir dirhem, 2,42 gramdır. Bir müd, bir mennin üçde ikisi olup, 173 dirhem ve sülüs dirhemdir. Bir sâ’, dört müd olur. Şâfi’îde, buğdayın ve arpanın kıymeti kadar altın, gümüş vermek câiz değildir. Hanefîyi taklîd ederek, buğday yerine, değeri kadar gümüş vermenin câiz olduğu, Şemseddîn-i Remlînin fetvâsında yazılıdır. Mâlikî ve Hanbelî mezheblerinde de, sâ’ Şâfi’î mezhebi gibi olup, beş rıtl ve üçde bir rıtl ya’nî [694] dirhem-i şer’î veyâ [1680] gramdır. Bu mikdârlar, (Kimyâ-i se’âdet) ve (Menâhicül ibâd ilel meâd) kitâblarında açıkca bildirilmekdedir. (Kâmûs ve Okyânus) arabî lügat kitâbının tercemesinde, (Sâ’) kelimesinde diyor ki; (Sâ’, hacm ölçen bir ölçek olup, dört müd mercimek alır. Bir müd, iki avuç dolusu mikdâr olup, Hanefî mezhebinde iki rıtldır. Bir sâ’, sekiz rıtl olur. Bir müd, Şâfi’î mezhebinde, bir rıtl ile üçde bir rıtl olup, bu mezhebde, bir sâ’, beş rıtl ile üçde bir rıtldır). Menn kelimesinde diyor ki: (Menn, batman demek olup, her mezhebde iki rıtldır).
Özrü sebebi ile oruc tutmıyanın da, sadaka-i fıtr vermesi lâzımdır.
Sadaka-i fıtr az olduğu için, gümüş olarak verilir. (Cevhere) kitâbında diyor ki, (Sadaka-i fıtr verirken, arpa, buğday yerine kıymetleri kadar altın, gümüş veyâ fülûs, ya’nî bakır, bronz para [kâğıd para] ve her çeşid mal verilebilir). (Dürr-ül-muhtâr)da ise, (Kıymet olarak altın ve gümüş verilir) diyor. İbni Âbidîn, bu satırı açıklarken diyor ki, ((Cevhere) kitâbında, fülûs ve urûz, ya’nî mal da verilir, diyorsa da, kıymet deyince ekseriyâ altın ve gümüşe işâret olunmakdadır. Kıymet olarak, altın, gümüş vermek dahâ iyi olduğunu Zeyla’î “rahmetullahi teâlâ aleyh” de bildirmekdedir). O hâlde, fıtrayı, çoğunluğun sözüne uyarak, altın veyâ gümüş vermelidir. Şimdi gümüş para kullanılmıyor. Kâğıd paraların değeri de, altın değerine bağlanmışdır. Bunun için, gümüşün piyasadaki kâğıd paraya göre değeri, ahkâm-ı islâmiyyedeki kıymetinden düşükdür. Fakîre fâideli olmak için, piyasadaki değerinden verilir. Bunları vermek güç olursa, başka maldan veyâ kâğıd para vermeyip, yarım sâ’, ya’nî [1750 gram] buğday veyâ un vermelidir.
Yetmişsekizinci maddede bildirdiğimiz kolaylığa uyularak, altın yerine kâğıd para da verilebilir. Mâlikîde ve Hanbelîde hurma vermek, Şâfi’îde buğday vermek, Hanefîde kıymeti çok olanı vermek efdaldir.
Buğday, un vermek de güç olursa, bunların kıymeti kadar, ekmek veyâ mısır verilebilir. Ekmek ve mısır verirken, ağırlığa değil, parasına, kıymetine bakılır.
Ezelde takdir olunan anda, geldim cihâna,
rûh çıkınca ten serâyım yıkılıp virân olur.
Su, toprak ve gazlardan, cismim geldi meydâna,
yer altında çürüyerek, hâk ile yeksân olur.
Bu beden parçalanarak, bir avuç toprak kalır,
her zerresi dağılarak, hudûdsuz meydân olur.
Anaerobik mikroblar, cismime hücûm eder,
benliğimi onlar alup, varlığım nihân olur.
Sonra duygu organlarım, toplanır bu meydânda,
kalkarlar hepsi mezârdan, bir behâristân olur.
Yevmi (Tüblâ)dır o zemân, her ma’nâ sûret alır,
kimi nebât, kimi hayvan, kimisi insan olur.