gayb olan malımı bulur veyâ hastamı iyi eder veyâ falan işimi görürsen, şu parayı, şu yemekleri senin için vereceğim, sana mum yakacağım demek harâmdır. Çünki adak, yalnız Allah için olur. Allahü teâlâdan ayrı olarak bir ölüden birşey beklemek küfr olur. Îmânı giderir. [Kiliseye, ayazmaya, mezâra, türbeye gidip, hazret-i Îsâdan, Meryem anadan, Evliyâdan birşey istiyen, bunlara düâ eden kâfir olur. Bunların hurmeti, hâtırı için Allahü teâlâdan istemelidir. Abdülhakîm efendi “kuddise sirruh” (Tezveren dede) demenin çok çirkin ve küfre sebeb olacağını beyân buyururdu.] Yâ Rabbî! Hastamı iyi edersen, falan Velînin türbesi yanındaki fakîrlere şu parayı senin için adak etdim. Sadaka sevâbını da bu Velînin rûhuna bağışladım, demelidir. Böyle adakları zenginlerin alması harâm olur. Fakîrlere sadaka edilmiyen mal, adak olarak kabûl olmaz. Meselâ, mezâr üzerine mum yakmak, minârede kandil yakmak ve câmi’lerde şarkı ve oyun havaları şeklinde mevlid okutmak gibi adaklar kabûl olmaz. Bunlar için para vermek ve almak harâmdır ve fâidesizdir). Mubârek gecelerde, câmi’lerde fazla ışık yakmanın bid’at olduğu (Ukûd-üd-dürriyye) sonunda yazılıdır. (Eşbâh)da mescid ahkâmında da yazılıdır. 1056. cı sahîfeye bakınız!
(Zekeriyâ sofrası) diyerek adak yapıyorlar. Sofraya kırk (40) çeşid meyve koyuyorlar. Komşu, ahbâb kadınları, buraya da’vet ediyorlar. Bunlardan yirken niyyet edilen hâcetin hâsıl olacağına inanıyorlar. Böyle adak bid’atdir. Yehûdî âdetidir. Nezr olan şeyi fakîrden başkasının yimesi harâmdır. Bid’ate, harâma sebeb olmak, büyük günâhdır.
Temel atılırken, hasta iyi olunca, Allah için hayvan kesmeği adayıp, etini fakîrlere sadaka vermek câizdir. Sadaka sevâbı hâsıl olur.
83 — YEMÎN-YEMÎN KEFFÂRETİ
Yemîn, kuvvet demekdir. Sözün, niyyetin, işi yapmak veyâ yapmamak arzûsunun kuvvetli olduğunu gösterir. Yemîn yerine, half, hilf ve kasem kelimeleri de kullanılır. Yemîn üç dürlü olur:
1 — (Gamûs) [günâha ve Cehenneme sokucu] yemîndir. Geçmişdeki birşey için, bile bile yalan söyliyerek, yemîn etmekdir. Büyük günâhdır. Pişmân olunca tevbe, istigfâr edilir. Keffâret verilmez.
2 — (Mün’akıde) yemîndir. İlerde yapacağım veyâ yapmıyacağım diyerek söylenen yemîndir. Bu da üç dürlü olur. Üçünde de, yemîni bozunca, keffâret vermek lâzımdır. Yemîn bozmadan önce, keffâret verilmez:
A) Zemân bildirilmez. Ahmedi döğeceğim diye yemîn edince, ikisi de sağ kaldıkca döğmezse, yemîn bozulmaz. Biri ölünce bozulur. Çünki, yapacağım diye yemîn edince, o işi yapması ölünciye kadar vâcib olmaz. Döğmiyeceğim diye yemîn edince, ölünciye kadar döğmezse, sonsuz olarak bozulmaz. Çünki yapmaması hemen vâcib olur. Bir kerre döğerse, bozulur. Keffâret verir ve yemîn biter. İkinci döğerse, bir dahâ keffâret vermez.
B) Zemân bildirilendir. Zemânı gelmeden bozarsa, keffâret lâzım olur. Zemânı gelmeden önce ölürse, yemîn bozulmaz.
C) Şarta bağlanan yemîndir. Yemîn etdiği şeyin yapılıp yapılmamasını, kendinin veyâ başkasının birşeyi yapıp yapmamasına bağlamakdır. Kendisi veyâ karşısındaki, birşeyi yapmağa hâzırlanırken, bunun yapılmaması için (Eğer bunu yaparsan…), veyâ oturan ikinci bir kimseye birşey yapdırmak için (Eğer bunu yapmazsan…) dedikden sonra başka birşeye yemîn etmekdir. Bu yemînin sahîh olması için, birinci hâlde, o işi, zemân söylenmedi ise, hemen yapması, zemân söyledi ise, zemânın sonuna kadar yapması; ikinci hâlde ise, yapmaması veyâ yapmakdan âciz olması lâzımdır. Birinci kimse yapılması lâzım gelenden âciz olursa, yemîn sahîh olmaz. Zemân söylenmedi ise, vazgeçip sonra yaparsa, yemîn ikincisinde sahîh olur.