Yemîn eden kimse, kelimenin Kur’ân-ı kerîmdeki veyâ lügatdaki ma’nâsını niyyet ederek yemîn etdim derse, sözü kabûl edilir. Fekat, kelime mecâz olarak, ya’nî ma’nâsı dışında kullanılıyorsa, böyle âdet olan ma’nâya niyyet etdim demesi kabûl edilmez. Fülûs ile birşey almam diye yemîn eden, altın ile satın alınca, yemîni bozulmaz. Çünki fülûs, üzeri damgalı bakır paranın ismidir. (Hiçbirşey satın almam) demek istedim denemez. Böyle demek âdet olsa da fülûsun ma’nâsı açıkdır. Bu ma’nâyı âdet değişdiremez. Kapıdan çıkmıyacağım diyen kimse, pencereden çıkarsa, kırbaç vurmıyacağım diyen, sopa vurursa, yemîn bozulmaz. İbni Âbidîn, evlenmesi harâm olanları anlatırken, birisinin yüzüne bakmıyacağım diye yemîn eden, aynadaki görüntüsüne bakabilir. Çünki, bu görüntü, kendisi değildir, benzeridir diyor. [Bunun gibi, ho-parlörde ve radyoda işitilen de, insanın sesi değildir, benzeridir.]
Harâm işlemek, ibâdet yapmamak için yemîn eden, bozar. Sonra keffâret verir.
Yemîn keffâreti için, bir köle âzâd eder. Yâhud, zekât alması câiz olan, erkek veyâ kadın on fakîre, bütün bedeni örtecek kadar, bir kat çamaşır verir veyâ aç olan on fakîre bir gün iki def’a ta’âm ibâha eder, ya’nî doyurur. Bir günün ikinci def’asında, başkalarını doyurması câiz olmaz. Bunun için, yirmi fakîri sabâh doyurursa, onunu akşam da doyurması veyâ onuna sadaka-i fıtr kadar mal temlîk etmesi de lâzım olur. Fakîrlerin hepsini aynı günde doyurmak şart değildir. Sonraki günde, evvelki gündekileri veyâ başkalarını doyurabilir. Bir fakîre, on gün, birer takım çamaşır vermek veyâ hergün iki def’a yâhud yirmi gün birer def’a doyurmak da olur. On fakîre bir kerre veyâ bir fakîre on gün, hergün bir kerre yarım sâ’ buğday veyâ un veyâ ekmek yâhud bu değerde [kumaş, havlu, mendil, çorab, et, pirinç, çamaşır, terlik, ilâc veyâ din, fen, ahlâk kitâbı gibi] başka mal, altın, gümüş para temlik, ya’nî vermek de olur. Bir fakîre on günlüğü, bir günde verirse, hepsi bir günlük olur. On fakîrin herbirine bir günde yüzlerce sâ’ verilse, yine bir yemîn keffâreti olur. Ölü için yapılan yemîn keffâretinde de böyledir. Doyurmak ve mal vermek için, başkasını vekîl etmek, sonra buna ödemek câizdir. Bu üçünden birini yapamıyan fakîr, üç gün ardarda oruc tutar. Bu oruclara, gece niyyet edilir. Kadın üç günü temâmlamadan hayz başlarsa, oruca devâm etmez. Hayz bitdikden sonra, yeniden üç gün tutar. Ramezân orucunun keffâreti böyle değildir. Hinsden, ya’nî yemîni bozmadan önce keffâret sahîh olmaz. Yemîn keffâretini gecikdirmek günâhdır. (Dâmâd)da diyor ki: Çeşidli yemînlerin keffâretleri ayrı yapılır. (Vallahi verrahmâni verrahîmi şu işi yapmam) dese, üç yemîn olur. O işi yaparsa, üç keffâret lâzım olur. İbâha, ya’nî doyuracak ta’âmı alması için, fakîre fülûs [kâğıd para] vermenin câiz olduğu (Hindiyye)de ve (Bedâyı)da yazılıdır. Keffâret yaparken niyyet etmek lâzımdır.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Tüccârın, pazarcıların çoğu fâcirdir!) Sebebini sorduklarında, (Alış-verişleri halâl olmaz. Çünki, çok yemîn ederek günâha girerler ve yalan söylerler) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde, (Yalan yere yemîn ederek, birinin malını alan kimse, kıyâmet günü, Allahü teâlâyı gadablı görecekdir). [Üçüncü kısm, onbeşinci maddede, ikinci sahîfeye bakınız!] Bir hadîs-i şerîfde, (Îmân sâhibi, her kabâhati yapabilir. Fekat, hiyânet yapamaz ve yalan söyliyemez) ve bir hadîs-i şerîfde de, (Yalan üç yerde câiz olur: Harbde [ve her zemân, din düşmanlarının zararından korunmak veyâ müslimânları korumak için]. İkincisi, iki müslimânı barışdırmak için, birinden diğerine iyi lâf getirmek. Üçüncüsü, zevcelerini idâre etmek için) buyuruldu. Zâlimden, bir müslimânın bulunduğu yeri, malını, günâhını saklamak câizdir. İki müslimânın, kadın ile erkeğin arası açılmasını önlemek için, malını korumak için, müslimânın sırrı, aybı meydâna çıkmamak için ve bunlar gibi harâmları önlemek için, yalan câiz olur. Ölmemek için leş yimeğe benzer. (Tarîkat-ı Muhammediyye)de diyor ki: (Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Yalan yere yemîn, büyük günâhdır) buyurdu.