Bir hadîs-i şerîfde de, (Yalan yemîn ederek bir müslimânın hakkını alan kimsenin gideceği yer, Cehennemdir) buyurdu. Doğru olarak çok yemîn etmek, Allahü teâlânın ismine ve yemîne kıymet vermemek olur. Bunlara kıymet vermiyerek yemîn etmek çok çirkindir. Şarkılarda, temsîllerde, eğlencelerde yemîn etmek böyledir.
Birkaç yemîni bozarsa, hepsi için ayrı ayrı keffâret yapması lâzımdır. Keffâretler, zekât gibi, ibâdet-i mâliyyedir. Malını fakîrlere bir vekîl vâsıtası ile vermesi câiz olur. Fekat, kendisinin, malı ayırırken veyâ fakîre verilinceye kadar niyyet etmesi lâzımdır).
(İbdâ) kitâbı, dörtyüzyedinci sahîfede diyor ki, (Hadîs-i şerîfde, (Babam hakkı için diyerek yemîn etmeyiniz! Yemîn, Allah ismi ile olur) buyuruldu. Ebû Dâvüddeki hadîs-i şerîfde, (Emânet, ya’nî nâmus için yemîn eden, bizden değildir) buyuruldu. (Allahdan başka bir ism ile yemîn eden kâfir olur) hadîs-i şerîfini Tirmizî “rahmetullahi teâlâ aleyh” bildiriyor. Babanın başı için, canın, başın için, Kâ’be için, nâmus için, falan Velînin toprağı için gibi yemîn etmeler yaygın hâl almışdır).
(Uyûn-ül-besâir)de diyor ki, (Kâfirin yemîn etmesi ve keffâret yapması sahîh olmaz). Bundan anlaşılıyor ki, kâfirlerin, mürtedlerin and vermeleri sahîh olmaz. Bunların and verdikleri şeyleri yapmak lâzım olmaz.
(Hadîka)da dil âfetlerinde diyor ki, (And vererek, meselâ (Allah aşkına) diyerek bir kimseden dünyâlık şey istemek câiz değildir. Hadîs-i şerîfde, bunların mel’ûn oldukları bildirildi). (Dürer) ve (Gurer)de ve (İbni Âbidîn) beşinci cildde ve (Hadîka)da diyor ki, bir müslimân, (Allah hakkı için şunu yap) derse, bunu yapmak lâzım olmaz, ya’nî yapmamak günâh olmaz ise de, tâ’at, hattâ mubâh olan şeyleri yapmak iyi olur. Peygamber hakkı için yâhud ölü veyâ diri bir Velî hakkı için düâ etmek harâmdır. Çünki, kimsenin Allahü teâlâ üzerinde hakkı yokdur. Âlimlerin bir kısmı böyle ictihâd etdi ise de, böyle düâ etmek, (Yâ Rabbî, onlara vermiş olduğun hak için) niyyeti ile câiz olur. Çünki, Rum sûresinin kırkyedinci âyetinin meâl-i şerîfi, (Üzerimize hak oldu ki, mü’minlere yardım ederiz)dir. En’âm sûresinin onikinci âyetinin meâl-i şerîfi, (Allahü teâlâ kullarına merhamet etmeği kendisine lâzım kıldı) olup, merhamet ve ihsân ederek, sevdiklerine haklar verdiğini göstermekdedir. (Bezzâziyye) fetvâsında, ölü veyâ diri, Peygamberlerin ve Evliyânın hurmetleri için düâ etmenin câiz olduğu bildirilmekdedir. Bu vesîkalar, vehhâbîlerin Ehl-i sünnete bu sebebden de muhâlefetlerinin haksız olduğunu açıkca göstermekdedir.
Gel kardeşim, inkâr etme, kıl insâf!
Kıymetli ömrünü, eyleme isrâf!
Kalbini nefsin arzûsundan koru!
Dışın gibi için dahî olsun saf!
Bakır ile karışınca bir altın,
alırsa, beğenir mi onu sarrâf?
Liseyi bitirdim diye övünme!
Sakın hem, düşünmeden söyleme lâf!
Me’ârif ehlini bul, onu dinle!
Böylece Hakdan ire sana eltâf!
Hakîkat denizine varıp dal, ve,
çıkar bir cevheri ki, ola şeffâf!
Diplomalı din câhiline kanma,
doğru yolu sana gösterdi eslâf!