Sende, bende ve diğer varlıklarda hârikalar, mu’cizeler bulunmadığı için tanrı bunlara hulûl etmez diyemezsin. Çünki, delîl olmadığı hâlde, medlûl bulunabilir demişdik. Buna göre, ilahın hulûl etmesi, delîlin bulunmasına, ya’nî hârikaların, mu’cizelerin görülmesine bağlı değildir. O hâlde, bana, sana, kediye, köpeğe, fareye de hulûl etdiğine inanman lâzım gelir. İlahın, bu aşağı mahlûklara hulûl etdiğini inandırmağa varan bir din, hak din olabilir mi?
Asâyı [bastonu] ejder, yılan yapmak, ölüyü diriltmekden dahâ güçdür. Çünki, baston ile yılan, hiçbir bakımdan birbirine yakın değildir. Mûsâ aleyhisselâmın asâyı ejdere çevirdiğine inanıyorsunuz da, Ona, tanrı veyâ tanrının oğlu demiyorsunuz. Îsâ aleyhisselâma niçin tanrı veyâ şöyle böyle diyorsunuz?
Papas, bu sözüme karşı diyecek hiç birşey bulamadı, susmağa mecbûr oldu. [İslâm âlimleri, hıristiyanlığı red için çok kitâb yazdı. Bunlar arasında, arabî ve türkçe (Tuhfe-tül-erîb), türkçe (Dıyâ-ül-kulûb), arabî (İzhâr-ül-hak) ile bunun türkçe tercemeleri (İbrâz-ül-hak) ve (Îzâh-ul-hak), arabî (Es-sırât-ul-müstekîm), türkçe (Îdâh-ul-merâm), türkçe ve ingilizce (Cevâb Veremedi), fârisî (Mîzân-ül-mevâzîn) ve arabî (İrşâd-ül-hiyâra), arabî ve fransızca (Redd-ül-cemîl) meşhûrdur. (Îdâh-ulmerâm) kitâbının başından birkaç sahîfesi, (Cevâb Veremedi) ve (İngiliz Câsûsunun İ’tirâfları)nın sonlarında basılmışdır. (İngiliz Câsûsunun İ’tirâfları), arabî, ingilizce ve türkce, m. 1991 de İstanbulda neşr edilmişdir. Bugün, hıristiyanların çoğu, İznik meclisindeki papasların kabûl etdikleri dört kitâbın, semâdan inen İncîl olduklarına inanıyorlar. Yuhannâ İncîlinde yazılmış olan, (Teslîs), dinlerinin esâsıdır. Îsâ Tanrı değildir. Tanrının Peygamberidir. Ebedî olan tek tanrı, onu çok seviyor. Onun her istediğini yapıyor, yaratıyor. Bunun için herşeyi ondan istiyoruz, ona ve onu temsîl eden putlarımıza, bu niyyet ile secde ediyoruz, yalvarıyoruz. Baba ve oğul, çok sevilen kimse demekdir, diyorlar. Tanrının oğlu demek, tanrı onu çok seviyor demekdir, diyorlar. Böyle inananlara (Ehl-i kitâb) denir. Îsâ aleyhisselâmda veyâ herhangi bir mahlûkda (Ülûhiyyet sıfatı) bulunduğuna inanan, meselâ, (O da, ebedîdir. Herşeyi yokdan var ediyor) diyen hıristiyanlar, (Müşrik) olur. Muhammed aleyhisselâma inanmadıkları, müslimân olmadıkları için, hepsi kâfirdirler.]
94 — İKİNCİ CİLD, 9. cu MEKTÛB
İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i elf-i sânî “kaddesallahü teâlâ esrârehül’azîz”, bu mektûbu molla Ârif Hutenî Bedahşîye yazmışdır. (Lâ ilâhe illallah) kelimesinin üstünlüklerini ve tenzîh makâmını ve (îmân-ı gayb)ı bildirmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği, sevdiği kullarına selâm olsun! Mevlânâ Muhammed Ârif Hutenî! Önce, bâtıl, bozuk ilâhları yok etmek, sonra hak olan ma’bûdü bilmek lâzımdır. Nasıl olduğu bilinen ve ölçülebilen herşey yok edilmeli, nasıl olduğu bilinmiyen bir Allaha îmân etmelidir. Bu yok bilmeği ve îmân etmeği en iyi anlatan kelime, (Lâ ilâhe illallah) güzel kelimesidir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Zikrin en kıymetlisi, Lâ ilâhe illallah demekdir) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde, Rabbinden şöyle nakl etdi: (Yedi kat göklerin ve bunlarda bulunanların ve yedi kat yerin hepsi, Lâ ilâhe illallah kelimesi ile ölçülse, bu kelimenin sevâbı dahâ çok olur) buyuruldu. Nasıl dahâ çok olmaz ki, bu kelimenin bir kısmı, Allahü teâlâdan başka herşeyi, yerleri gökleri, Arşı, Kürsîyi, Levh ve Kalemi, bütün Âlemi ve âdemi hep yok etmekde, diğer kısmı da, yerlerin, göklerin, tek yaratıcısı, hak olan ma’bûdün var olduğunu bildirmekdedir. Allahü teâlâdan başka herşey, ister âfâkda [insanın dışında], ister enfüsde [insanın içinde] olsunlar, hepsi anlaşılabilen, ölçülebilen şeylerdir. Âfâk ve enfüs aynalarında görülen herşey de böyledir. Hepsinin yok bilinmesi lâzımdır. Bildiğimiz, öğrendiğimiz, hâtırımıza, hayâlimize gelen, duygu organlarımıza etki eden herşey de böyledir. Hepsi hâdis, mahlûkdurlar.