Melâmîlerin yalancı taklîdcileri, zındıklardan bir kısmdır ki, her dürlü günâh işler. Kalblerimiz temizdir, her işi Allah rızâsı için yapıyoruz derler. Riyâdan, gösterişden kurtulup, hâlis Allah adamı olmak için günâh işliyoruz derler. Allahü teâlânın ibâdete ihtiyâcı yokdur. Kulların günâh işlemesi, Ona zarar, ziyân vermez. Asl günâh, mahlûkları incitmek, can yakmakdır. İbâdet de, insanlara iyilik, ihsân etmekdir derler. Bunlar, dinsiz, zındıklardır. Bugün, Melâmîlerin bir şeyhleri vardır. Onun yanında bir iki dakîka oturanın kalbi Allah dermiş. Gönülde içilen şerâb ile hemen serhoş gibi olurmuş. Kendini (rabbî) âhengine uygulıyarak, gerçek insan olurmuş. Şâh damarından dahâ yakın olan Allahın varlığını duyup, Onunla bir arada yaşarmış. Kendi özünden üstün bir etki ve yetki tanımazmış. Kendinde görüp duyduklarına inanılıp, başka birşeye inanılmazmış. Özünden ve kendi tekliğinden başka varlık yokmuş. Bu sözler, Allahü teâlâyı inkâr etmek olup, küfrdür, zındıklıkdır.
5 — DEREZÎLER: Dürûz, ya’nî Derezîlere, yanlış olarak, Dürzü deniliyor. İbni Âbidîn, üçüncü cildde, mürtedleri anlatırken buyuruyor ki:
(Derezîler, müslimân adı taşır. Nemâz kılanları da vardır. Fekat, îmânları bozukdur. Tenâsüha inanırlar. Şerâba, alkollü içkilere ve zinâya halâl diyorlar. (Ülûhiyyet sıfatları) tanrılık insandan insana geçer diyorlar. Öldükden sonra dirilmeğe, nemâza, oruca, hacca inanmazlar. Bunların ma’nâları, dünyâda yaşama yollarını düzeltmekdir derler. Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” çirkin şeyler söylerler. Şâm müftîsi allâme Abdürrahmân, (İmâdî fetvâsı)nda, bunların Mülhidler gibi ve İsmâ’îliyye gibi inandıklarını bildirmekdedir. Dört mezhebin âlimleri, bunlardan cizye alarak islâm memleketlerinde oturmalarına izn vermek halâl olmaz dedi. Bunlardan kız almak, kesdiklerini yimek câiz değildir. (Fetâvâ-i Hayriyye)de, bunlar uzun bildirilmekdedir. Bunlara, zındık, mülhid ve münâfık denir. İnanışları bozuk olduğu için, şehâdet kelimesini söylemekle müslimân sayılmazlar. Dîn-i islâma uymıyan inanışlarından vaz geçmedikçe, müslimân olmazlar. Bunlar, kitâblı ve kitâbsız kâfirlerden dahâ zararlıdır). İbni Âbidînden “rahmetullahi teâlâ aleyh” terceme temâm oldu. Bu (Mülhidler), Allah, Alînin ve çocuklarının şeklinde göründü derler. Onbirinci imâm olan Hasen bin Alî Askerînin adamlarından olduğunu iddi’a eden İbni Nusayrın uydurduğu çirkin sözlere inanırlar. Sûriyede bulunanların kendilerine alevî dedikleri (Müncid)de yazılıdır. Türkiyede böyle alevî yokdur.
Mısrdaki Fâtimî hükümdârları, Ehl-i sünnetden ayrıldı. Bozuk yollara sapdı. Bunlardan Hâkim bi-emrillah, müslimânlıkdan da çıkmışdı. Dırâr isminde bir dönme, Hâkimi aldatdı. İslâmiyyeti yıkmağa uğraşdı. Dırârın talebesinden Hamza bin Ahmed sapık inanışlar uydurmuş, Hâkimi ve Mısrdaki Derezîleri, bu bozuk yola sokmuşdu. Bu inanışları alan Derezîler, Sûriye ve Lübnandakilere de aşıladı. Selmân-ı Fârisîyi “radıyallahü anh” çok severiz derler. İnanışlarını gizli tutarlar. İri, inâdcı, yağmacı, merhametsiz kimselerdir. Yavûz sultân Selîme “rahmetullahi teâlâ aleyh” tâbi’ oldular. Sultân üçüncü Murâd zemânında ısyân etdiler ise de, Bosnalı dâmâd İbrâhîm pâşa, terbiyelerini verdi. Sûriyedeki hıristiyanlarla da, ara sıra savaşdılar. Derezîler, Arabistândan Irâka gelmişdir. Îrânlılar, Irâkdaki Hîre devletini yıkınca, Hîrelilerle birlikde derezîler de Mısr, Şâm ve Halebe göç etmişdi. Şâmın fethinde islâm askerine yardım etdiler. Fâtimîler zemânında yolu sapıtdılar.
6 — İSMÂ’ÎLİYYE: (Milel-nihal) kitâbında diyor ki, (Eshâb-ı kirâma dil uzatanlar yirmi fırkaya ayrılmışlardır. Bunlardan biri, İsmâ’îliyye fırkasıdır. Bunların yedi ismi vardır. Birinci ismleri, (Bâtıniyye)dir. Çünki, Kur’ân-ı kerîmin açık ma’nâlarına inanmayıp, kendilerine göre başka ma’nâlar çıkarırlar. Kur’ânın zâhir ve bâtın ma’nâları vardır derler. Bâtın (iç, öz) ma’nâsı lâzımdır, cevzin kabuğu değil, içi, özü işe yarar derler.