Çünki, piyangoya katılanların hepsi kendi numarasının çekileceğini ümmîd etmekdedir. Bu tahmînleri doğru çıkanlar, yanlış çıkanların önceden vermiş oldukları paralardan almakdadırlar. Aldıkları para ile, önceden bilete verdikleri paranın farkını, tahmînleri yanlış çıkanlardan almış olmakdadırlar. Tahmînleri yanlış çıkacaklardan para toplamak güç olacağı için ve bunlar önceden belli olmadıkları için, piyangoya katılanların hepsinden, önceden bilet ücreti ismi altında para toplanmakda, tahmîni doğru çıkanların vermiş oldukları, sonra kendilerine iâde edilmekdedir. Önceden toplanan paraların hepsini piyango sâhibi almakda, bundan aslan payını kendine ayırıp, geri kalanını tahmînleri doğru çıkanlara vermekdedir. Piyango sâhibi, kumâra iştirâk etmese bile, harâma sebeb olduğu için, büyük günâh işlemekde ve piyangoya iştirâk edenleri soymakda, sömürmekdedir. Harbe ve ilme yarayan mubâh yarışların ve hayr ve yardım işlerinin ve diğer mekrûh oyunların çoğu, kumâr veyâ başka harâmların karışmaları sebebi ile harâm olmakdadır. Spor-toto oynamak böyledir.]
Bilerek Besmele çekerse denildi. Bundan maksad, yidiği şeyde, yapdığı işde, harâm bulunduğunu bilmesidir. Bunu bilmezse, ma’zûr olup, afv olur. İslâm memleketlerinde, hattâ bugün için, dünyânın her yerindeki müslimânların, ahkâm-ı islâmiyyeyi, ya’nî islâmiyyeti öğrenmesi kolay olup, lüzûmlu şeyleri öğrenmemek, bilmemek özr değil, suç olur. Fekat, tatbîkatde, yanlış yapmak, bilmiyerek yapmak özr olur. Meselâ, şerâb içmenin harâm olduğunu bilmek lâzımdır. Bilmemek özr değil, suçdur. Fekat, içinde şerâb karışık hoşafı veyâ ilâcı veyâ şerbeti, karışık olduğunu bilmiyerek içmek, günâh olmaz. Karışık olduğunu bilmemesi özr olur. Domuz etinin harâm olduğunu bilmemek özr değildir, suçdur. Koyun, sığır eti ile pişdi sanarak, domuz eti ile pişmiş yemeği yimek özr olur, afv olur. (Şir’at-ül-islâm) ikiyüzkırkaltıncı sahîfesindeki hadîs-i şerîfde, (Allaha ve Âhıret gününe inanan kimse, şerâb içilen sofraya oturmasın!) buyuruldu. Arkadaşlarının gönlünü hoş etmeği niyyet ederek oturup, şerâb içmemek câiz olur demek ve (Amel niyyete göre değerlenir) hadîs-i şerîfini söylemek, doğru değildir. Çünki niyyet, ibâdetlere ve mubâh işlere te’sîr eder. Harâm işler, iyi niyyet ile câiz olmaz. Yeğitlik göstermek veyâ para, mal kazanmak için gazâ eden kimse, cihâd sevâbı kazanmaz. Mubâhlar iyi niyyet ile yapılınca, hayr olup sevâb kazanılır. Fekat, mü’min kardeşinin gönlünü hoş etmek niyyeti ile harâm işlemek câiz olmaz ve (Mü’mini sevindireni, Allahü teâlâ sevindirir) hadîs-i şerîfine uyulmuş olmaz. Ancak zarûret ve fitne uyandırmamak için, içmemek şartı ile oturabilir ise de, önceden bundan sakınmak lâzımdır.
Dâr-ül-harbde [ya’nî, İtalya, Fransa gibi kâfir memleketinde] îmâna gelen kimse, farzı, harâmı işitince, Dâr-ül-islâmda îmâna gelen veyâ bâlig olan da, o ânda, farzları yapması, harâmlardan kaçınması lâzım olur. Dâr-ül-islâmda farz olduğunu öğreninceye kadar, kılmadığı nemâzları ve tutmadığı orucları kazâ etmesi lâzım olur. Bilmemesi, terk etmek günâhından kurtulması için özr olur. Öğrenmeği terk etdi ise, hiç özr olmaz. İkinci kısm, 16. cı madde sonuna bakınız!
İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh” beşinci cild, ikiyüzyetmişikinci sahîfede buyuruyor ki, (Rüşvet olarak istenip alınan mal, insanın mülkü olmaz. Veren, geri isteyebilir. İstemeden verdi ise, geri isteyemez. Fekat alanın geri vermesi vâcib olur. Bir âlime, kendine şefâ’at etmesi veyâ zulmden kurtarması için, önceden verilen şey rüşvet olur. Fekat sonra verilen hediyyesini alması câiz olur. Önceden istemesi harâmdır. Önceden verilen hediyyeyi alması câizdir, denildi. Hocanın talebesinden hediyye alması da câiz denildi. Dînine, malına, cânına zarar gelmesinden korkan kimsenin rüşvet vermesi câizdir. Dînini, malını ve cânını, zâlimlerin zulmünden korumak için ve hakkını kurtarmak için birşey vermek rüşvet olmaz. Alana günâh olur). Hac bahsinde bildirildiği gibi, farzları yapabilmek ve harâmlardan kurtulabilmek için verilen mal da rüşvet olmaz. Bunları almak günâh olur.