ma’nâsız yazılar kullanmak ve ateşle dağlamak ve fal bakarak, uğurlu sanarak kullanılan şeyler böyledir. Tevekkül etmek için, bunları kullanmamak lâzımdır. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, bunları kullanmak, sebeblere fazla düşkün olmak alâmetidir. Bu üçünden, fâide ihtimâli çok olan [sağlam insanı] dağlamakdır. [Falcılık hakkında (Bey’ ve şirâ) risâlesi sonunda geniş bilgi vardır.]
Üçüncü kısm ilâclar, birinci ve ikinci kısm arasında olanlardır. Bunların fâideleri kat’î değilse de, fazla zan olunur. Damardan kan alma, deriden hacâmat yapmak, müshil almak, te’sîrleri şübheli olan [piyasada mevcûd yüzlerce] ilâcı kullanmak böyledir. Bunları kullanmamak, harâm değildir. Fekat, tevekkülün şartı da değildir. Çok kimseler için, bunları kullanmak dahâ iyidir. Ba’zan da, kullanmamak dahâ iyi olur. Tevekkül etmek için, bunları terk etmek lâzım değildir dedik. Çünki Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Ey Allahın kulları! İlâc kullanın!) buyurdu. Bir kerre de, (Her hastalığın ilâcı vardır. Yalnız ölüme çâre yokdur) buyurdu. İlâc, kazâ ve kaderi değişdirir mi dediklerinde, (Kazâ ve kader, insana ilâcı kullandırır) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde, (Bütün Meleklerden işitdim ki, ümmetine söyle, hacâmat yapdırsınlar. Ya’nî kan aldırsınlar dediler) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde, (Arabî ayın onyedinci veyâ ondokuzuncu veyâ yirmibirinci günleri hacâmat olunuz ki, kan artarsa [ya’nî tansiyon yükselirse], ölüme sebeb olur) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlânın ölüme sebeb yapdığı hastalıklardan birisi, kanın artmasıdır) buyurdu. Tansiyon artınca kan aldırmak ve tansiyon düşürücü ilâc almak ve mikrop hastalıklarında, antibiyotikler ve sülfamidler ve başka antiseptikler kullanmak ve dezenfekte, ya’nî mikrop imhâsı yapmak ile, elbisedeki, yatakdaki akrebi, yılanı öldürmek ve yangını söndürmek arasında bir fark yokdur. Çünki, hepsi insanı öldüren şeydir. Tevekkül için, bunları terk etmek lâzım değildir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, Sa’d bin Mu’âz “radıyallahü anh” için, fasd ya’nî damardan kan aldırmasını emr buyurmuşdu. Hazret-i Alînin “radıyallahü anh” mubârek gözü ağrıdığı zemân da, tâze hurma yimemesini, pancar yaprağı, yoğurt ve pişmiş arpa yimesini söyledi. Suheyb-i Rûmînin “radıyallahü anh” gözü ağrıyordu. Bunu hurma yirken görüp, (Gözün ağrıdığı hâlde hurma yiyorsun) buyurdukda, ağrı olmıyan tarafda çiğniyorum demiş ve Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, bu cevâba gülmüş idi. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, her gece sürme sürerdi. Her ay hacâmat olurdu. Her sene ilâc içerdi. Vahy geldiği zemân, mubârek başı ağrırdı. Mubârek başına kına bağlardı. Bir yeri yara olsa, oraya kına kordu. Birşey bulunmadığı zemân, temiz toprak tozu ekerdi. Dahâ nice ilâc kullanmışdır. (Tıbbınnebî) ismindeki kitâblarda, bunlar yazılıdır. [Bu kitâblardan birini imâm-ı Celâleddîn-i Süyûtî “rahmetullahi teâlâ aleyh” yazmışdır. (Mevâhib-i ledünniyye) ikinci cildinde de, oldukça geniş yazılıdır.]
Mûsâ “aleyhisselâm” hastalanmışdı. İlâcını söylediler. İlâc istemem, Allahü teâlâ şifâsını verir dedi. Hastalık uzadı ve ağırlaşdı. Bu hastalığın ilâcı meşhûrdur ve tecribe edilmişdir, az zemânda iyi olursunuz dediler. Hayır, ilâc istemem dedi ve hastalık artdı. O zemân vahy gelip, (İlâc kullanmazsan, şifâ ihsân etmem) buyurulunca, ilâcı içdi ve iyi oldu. Fekat kalbine birşey geldi. Vahy gelip, Allahü teâlâ buyurdu ki, (Sen tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değişdirmek istiyorsun. İlâclara, fâideli te’sîrleri kim verdi? Elbette ben yaratıyorum) buyurdu.
Peygamberlerden biri “aleyhimüsselâm” za’îflikden şikâyet etmişdi. Vahy gelip, (Et yi ve süt iç!) buyuruldu. Bir zemânın mü’minleri, çocuklarının çirkin olduğundan Peygamberlerine “sallallahü teâlâ aleyhim ve sellem” şikâyet etmişdi. Vahy gelip, (Ümmetine söyle, çocuğu olacak kadınlar, ayva yisin!) buyuruldu. Hâmile iken ayva, çocuk olunca hurma yirlerdi.
Bütün bu misâllerden anlaşılıyor ki, Allahü teâlâ, ilâcları, şifâ için sebeb yapmışdır.