Kıymeti uyuşulmadan önce, bir malı, yüksek fiyâtla almak istiyen başkasına satmak, mekrûh değildir.
Mekrûh satışlar câizdir, ya’nî sahîhdir, lâkin mekrûhdur.
(5) — Mevkûf satış: Bâyı’den başka bir kimsenin hakkı da bulunan bir malın satılması, o kimsenin izn vermesine mevkûfdur. Ya’nî izn vermezse müşterî o mala mâlik olamaz. İçinde kirâcı bulunan evi satın alan kimse, kirâ müddetinin bitmesini bekler. Veyâ kirâcının rızâsı ile çıkmasını te’mîn edebilir. Bâlig olmıyan akllı çocuğun alış-verişi de, babasının iznine mevkûfdur. Rehnde olan, gasb edilmiş bulunan eşyânın ve müzâre’ada olan tarlanın bey’i de mevkûfdur.
(6) — Vefâ ile bey’: Müşterî, semeni ne vakt bana geri verir isen, mebî’i sana geri vermekliğim üzere, şu kadar liraya satın aldım deyip, bâyı’ dahî öylece kabûl edip satsa veyâ bâyı’, semeni sana ne zemân red edersem, mebî’i bana red etmen üzere, şu kadar liraya satdım deyip, müşterî dahî aldım dese, vefâ ile satış olup, sahîh olur. Müşterî, mebî’i red edip, bâyı’den semeni geri alabilmesi de sahîh olur. Vefâ ile satılacak malın hisseli olmaması lâzımdır. Mebî’, rehn gibi olup, müşterî mebî’i, iznsiz başkasına satamaz. Vefâ ile satılan mebî’in menfe’atinden bir kısmının, müşterîye âid olması şart edilmedi ise, müşterî iznsiz kullanırsa öder. Kirâya verirse ödemez. Bâyı’ ve müşterîden biri ölürse hak, vârislerine geçer. Vefâlı bey’de, karârlaşdırılan zemân bitince, geri dönülmez.
Vefâlı bey’, bir bakımdan sahîh, bir bakımdan fâsid bey’ler gibi, bir bakımdan da, rehn gibidir. Vefâ ile, ikrâh ile ve muhayyerlikle olmıyan şartsız satışlara, (Bat satışı) denir. Satın alınan mal, geri verilemez.
SARF SATIŞI — Sarraflık, nakd, ya’nî para hâlinde veyâ her şekl eşyâ hâlindeki altını altına veyâ gümüşü gümüşe veyâ birbirlerine satmakdır. Satanın ve alanın sözleşmeden sonra, ayrılmadan kabz etmeleri, ya’nî eline veyâ cebine almaları lâzımdır. Çünki, altın ve gümüş dâimâ ağırlık ile ölçülür. Semen ile mebî’in ikisi de ağırlıkla veyâ hacm ile ölçülürse, bu satışda fâiz bulunur. Fâiz bulunan satış veresiye olamaz. Hep peşin olması lâzımdır. Peşin olmak da, iki malın te’ayyün etmesi ile olur. Deyn olan mal ve altın ile gümüş, ta’yîn etmekle değil, kabz etmekle te’ayyün eder. Bunun için, nakdleri ta’yîn etmek şart değildir. Bir altını bir altına sana satdım dese, öteki de kabûl etse, yanlarında altın bulunmasa, başkasından alıp ayrılmadan teslîm etseler sahîh olur. Kabz edilmezlerse, deynin deyn karşılığı satışı olur. Bu ise bâtıldır. Sarf satışı pazarlıkla olur. Muhayyerlik yokdur. İki taraf da te’cîl edemez. Ya’nî sonra veririm diyemez. İkisi de kabz etmeden biri ayrılırsa, akd bâtıl olur. Altını gümüşle değişdirirken, ağırlıklarının müsâvî olması lâzım değildir.
Altını altın ile ve gümüşü gümüşle değişdirirken alınanla verilenin ağırlıklarının müsâvî olduğunu bilmeleri lâzımdır. Bilmezlerse, müsâvî olsalar bile câiz olmaz. San’at ve işçilik ile veyâ başka bir sebeb ile birinin kıymeti çok olsa bile, ağırlıklarının yine müsâvî olması lâzımdır. Hâlbuki başka ma’denler, işçilik sebebi ile, ağırlıkdan çıkıp, sayı ile ölçülebilirler. Verilen ve alınan altınların veyâ gümüşlerin ağırlıkları müsâvî değilse, hafîf olan ile birlikde, aradaki fark kadar kâğıd para da veyâ başka birşey de vermelidir. Birlikde verilenin değeri aradaki farkdan az ise, mekrûh olur. Yâhud, nakdi verip, karşılığında, değeri kadar kâğıd para almalı. Sonra ayrı bir pazarlıkla bu kâğıd para ile, istenilen nakdi ondan satın almalıdır.
Sarfda ve selemde semen, kabz edilmeden kullanılamaz. On dirhem [gümüş] karşılığında bir dînâr [altın] satın alsa, kabz etmeden, bunlarla birşey satın alması fâsid olur. Eline almadan, bunları vasıyyet, hibe (hediyye) etmesi de câiz olmaz.
İki gümüş ile bir altını, iki altınla bir gümüşe satmak câizdir. Altınlar, gümüşlerin karşılığı olur. On gümüşle bir altını, onbir gümüşe satmak câiz olur.