havâleyi kabûl eden ödeyince, ödediğini, havâle verenden istiyemez. Ona olan borcuna da sayamaz. Bu üçüne zor ile yapdırılan havâle sahîh olmaz. Bir alacaklının, borclusuna, sendeki alacağımı, falancaya ver demesi ile havâle yapılmış olmaz. Borcunu almağa, falancayı vekîl etmiş olur.
Havâleyi veren ile alanın akllı olması, kabûl edenin ise, hem âkıl, hem de bâlig olması lâzımdır. Fekat, bunların sözleşmesi ile yapılan havâle ile borcun ödenebilmesi için, havâle veren ve alan çocukların velîlerinin, sonradan izn vermeleri lâzımdır.
Rüşvet, kumar borcu ve hür insan, leş ve kan satışı semenlerinin borcları, sahîh borc olmadıklarından, bunların havâle edilmesi sahîh olmaz. Fâsid satış bedeli için de, havâle sahîh değildir.
Ödemekden ve ibrâ [afv]dan başka yol ile kurtuluş olmıyan borclara (Deyn-i sahîh), ya’nî, sahîh borc denir. Zekât borcu, deyn-i sahîh değildir. Çünki, borclu ölürse veyâ mal elinden çıkınca zekât vermesi afv olur. Böyle sahîh olmıyan borclar havâle edilemez. Rehn, âriyet, emânet, mudârebe, şirket ve kirâya verilmiş olan mallar, sahîh borc olmadıklarından, havâle edilemez. Çünki bunlar, deyn değildir, ayndır. Ayn olan mal, sahîh borc olmadığı gibi, havâle de edilemez. Hak da havâle edilmez. Meselâ ordu kumandanının, ganîmetden hakkı olan bir gâzîyi, başka birine havâle etmesi veyâ mâliyyenin bir me’mûra veyâ emekliye vereceği ma’âşı, bankaya havâlesi sahîh olmaz. Çünki, ganîmet ve ma’âş hakdır. Ele geçmeden önce mülk olmaz ve ordu kumandanı ve mâliyye, bunlara borclu olmaz. Kumandan ve mâliyye, bankayı veyâ başkasını, teslîme vekîl etmiş olur. Fekat, gâzînin veyâ emeklinin, bir alacaklısını, kumandan veyâ mâliyye üzerine havâlesi câizdir. Çünki, burada hak değil, bir kimseye olan borc havâle edilmekdedir. Satılan malın semeni, ya’nî bedeli, kirâ bedeli ve ödünc verilen [mislî] eşyâ, sahîh deyn [borc] olduklarından, havâle olunurlar.
Havâle olunan borcun cinsi ve mikdârı ma’lûm olması lâzımdır. Meselâ, filânda olan alacağını, havâle olarak kabûl etdim dese, havâle sahîh olmaz.
Havâle kabûl eden bir kimse, bu borcunu, bir dördüncü kimseye ve hattâ, havâleyi yapmış olan birinci borcluya da havâle edebilir. Ya’nî havâle ve kefâlet borcları da havâle olunabilir. Fekat bunu, havâleyi ve kefâleti kabûl eden, ya’nî borclanan havâle edebilir. [Bir şahs, bir alacaklısını, havâle yolu ile alacaklı olduğu kimseye havâle edemez. Ya’nî, tekrâr yapılması câiz olan havâlelerde, alacak şahs hiç değişmemekdedir. Bu şahsa ödiyecek olanlar değişmekdedirler.
Şimdi bir kimse, mal satmak veyâ kirâ, ödünc vermek karşılığı alacaklı olunca, borclusu bir sened, ya’nî bono hâzırlayıp, bu kimseye veriyor. Bu kimse, bu bonoyu, borclu olduğu başka birisine verirse, buna olan borcunu, bonoyu hâzırlamış olana havâle etmiş oluyor. Bu havâle fâsiddir. Bu bonoyu alan üçüncü şahs da, bunu bir alacaklısına verince, bunu da, yine bonoyu hâzırlamış olana havâle etmiş oluyor. Bu ikinci havâle de câiz değildir. Çünki bono elden ele dolaşdıkca, alacaklılar değişiyor. Ödiyecek olan birinci şahs hiç değişmiyor. Havâlenin tekrâr havâlesinde ise, alacaklının değişmemesi, ödiyecek şahsların değişmeleri lâzım olduğu için, bir tüccârın bonosunun, havâle olarak elden ele dolaşmasının sahîh olmadığı anlaşılmakdadır.]
Havâle yapıldığı zemân, havâleyi veren kimse ve bunun kefîli, borcdan berî olur, kurtulurlar. Havâleyi alan, alacağını bundan istiyemez. Hattâ, havâle veren ölürse, vârislerinden de istiyemez. Havâleyi kabûl edenden istemesi lâzım olur.
Havâle alanın, alacağını, havâleyi verenden de istiyebilmesi şart edilebilir. Bu zemân, havâleyi kabûl eden kefîl yapılmış olur. Çünki, alacaklı, alacağını borcludan da, kefîlden de istiyebilir. Kabûl eden iki kimse ise, borcu yarı yarıya öderler.
Havâle, iki sebeble bozulur, yok olur: