D) Vücûh, ya’nî i’tibâr [kredi] şirketi: Sermâyesiz olup, halk arasında emniyyet ve i’tibârları ile veresiye mal alıp satmak üzere kurulan şirketdir. Kâr, malın helâki veyâ ziyândaki tazmîn nisbeti şartına göre taksîm edilir. Mufâvadada bu nisbet yarı yarıyadır ve şerîkler birbirine kefîl de olur. Mufâvada denmez ise, satın alınan malın tazmîni nisbeti, ınân şirketinde hangi nisbetde ise, kâr bu nisbet üzere bölünür. Inânda kâr, bu nisbet dışında da bölünüyordu. Burada ise, kâr nisbeti, tazmîn nisbetinden başka olamaz.
Câiz olmıyan [fâsid] şirketler: Vekîl tutmak câiz olmıyan şeylerde, meselâ, odun, ot toplamak, yimek için avlamak, su dağıtmak için ve dağlardaki sâhibsiz ağaçlardan meyve toplamak ve umûma mubâh olan yerden tuz, ma’den çıkarmak ve böyle toprakdan yapılmış tuğla ve kiremidi pişirmek gibi mubâh olan şeyleri yapmak için şirket kurmak sahîh değildir. Herkesin topladığı kendisinin olur. Yardım eden olursa, ona ücret verir ve ücret, toplanan şeyin semeninin yarısını geçemez. Çünki, şirketde ortaklar birbirlerine vekîl olurlar. Vekîl yapmak demek, birşeyi tesarruf etmeğe hakkı olmıyan kimseye, bu şeyi tesarruf etmeğe, ya’nî kullanmağa hak vermek demekdir. Herkesin tesarruf etmeğe hakkı olan, ya’nî herkese mubâh olan şeylerde vekîl yapmak sahîh olmaz. Fâsid şirketlerde, kâr sermâye nisbetinde olur. Şerîklerin fesh etmesi ile şirket bozulur.
E) Mudârebe şirketi: Mudârebe, yer yüzünde yürümek demekdir. Şerîklerden bir kısmı sermâye vermek, bir kısmı da iş yapmak üzere kurulur. İş yapanlara, (Mudârib) denir. Kâr, önceden sözleşilen oranda paylaşılır. Sermâye, iş yapanlarda emânetdir. Telef olursa ödemezler. Helâk olduğunu, yemîn ederek söyleyince, sözleri kabûl edilir. Sermâye verenler, iş yapamaz. Sermâyenin, altın, gümüş veyâ başka geçer para olması lâzımdır. Urûz verip, bunu sat, parası ile ticâret yap derse, satıp bedelini sermâye yapınca, mudârebe şirketi olur. Filândaki alacağım olan şu kadar lirayı al da, mudârebe ile kullan dese, sahîh olur.
İbni Âbidîn, ınân şirketinde diyor ki, imâm-ı Zeyla’î buyuruyor ki: (Sermâye sâhibi, iş gören tarafından, parasının ödenmesini istiyorsa, paranın çoğunu ona ödünc verir. Sonra, az bir para vererek, iş yapmak şart edilmeksizin onunla ınân şirketi kurar. Fekat, mal sâhibi iş yapmaz. Kâr olursa, hâzırladıkları şartnâmeye göre taksîm ederler. Sermâye helâk, ziyân olursa, iş gören, borcunu öder). Burada, iş şart edilmeyip, borclu şartsız çalışıyor ve para sâhibi, kârın yarıdan fazlasını alabiliyor ve ayrıca borcunu da alıyor. İbni Âbidîn şirketler sonunda buyuruyor ki: Bir kimse, birisine bin altın verip, yarısını sana ödünc veriyorum, yarısını da mudârebe için veriyorum. Kâr yarı yarıya olsun! Veyâ yarısını borc verdim, yarı yarıya şirket kuralım. Kâr yarı yarıya olsun, derse câizdir. Kârın hepsi iş yapanlara şart olursa, sermâye bunlara borc verilmiş olur. Kâr mal sâhiblerine ise, iş yapan ücretsiz vekîl olur. Mudârebe fâsid olursa, iş yapan ücretli işçi olur. Kârın hepsi, sermâye sâhibinin olur. Sermâye sâhibi, buna, emsâlinin aldığı ücreti verir. Mudârebede, paranın iş yapana teslîm edilmesi ve sözleşirken kârın taksîm oranının belli edilmesi lâzımdır. Bir tarafa mu’ayyen bir kâr şart olursa, akd bozulur. Zarar, ziyân iş görenlere âid olmak şartı boşdur ve şirketi bozmaz. Zarar, mal sâhiblerine âiddir. Müddeti ve yeri şart olmazsa, iş yapanlar, malı, alış-verişde kullanır, vekîl tutar, sefere çıkar. Emânet, rehn ve kirâya verir. Çünki, bunlarda hep kâr vardır. Fekat, borc alıp vermek, sadaka vermek, hediyye vermek, mal sâhiblerinin arzûsu ile olabilir. Mal sâhibleri, ticâreti bir şehrde ve bir cins eşyâ ticâretinde ve belli zemânda ve belli tüccârlar ile diye şart edince, işi yapanların buna uymaları lâzımdır. Uymayıp ve ziyân ederlerse öderler. Kâr ederlerse kendilerinin olur. İş yapanlar zarar ederse, ödemezler. İş görenler, sermâyeden kendilerine sarf edemezler. Sefer ederse, yime, içme ve yolluk alabilir, âdetden fazla alamaz. İş görecek olan kimse, aldığı parayı iş için kullanmayıp, kendi ihtiyâclarını karşılamakda sarf ederse, bu hâl iki âdil şâhid ile isbât edilirse, tazmîn etdirilir.