1249

ya’nî bilinmiyen, anlaşılamıyan bir şeklde kavuşanlar için, vâsıta ve perde bulunmaz. Böyle kavuşana Allahü teâlânın sıfatları vâsıta ve perde olmayınca, başka şeyler perde olabilirler mi?

Süâl: Allahü teâlânın sıfatları, kendisinden ayrı değildirler. Allahü teâlâya kavuşanlara sıfatların vâsıta, perde olmaması, nasıl olur?

Cevâb: Sâlikin aslı, Allahü teâlânın ismlerinden bir ismdir. Sâlik, bu aslının zıllıdır, görüntüsüdür. Sâlik, bu aslına kavuşunca, kendisi ile zât-ı ilâhî arasında bir vâsıta, bir perde yokdur. Çünki ism ile ism sâhibi arasında bir vâsıta yokdur. Bunun için, sıfatların aradan kalkması lâzım gelmez. Bunu yukarıda, sâlikin hakîkatinin hakîkat-i Muhammedî ile birleşmesini anlatırken bildirmişdim. Zıllın aslına kavuşmasını bildirirken de biraz geçmişdi.

Tenbîh: Cezbe yolunda aracı, vâsıta bulunmaz sözünden, ba’zı kimseler için Resûlullahın “aleyhi ve alâ Âlihissalâtü vesselâm” vâsıta olmasına lüzûm olmayacağı anlaşılmamalıdır. Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” uymalarına ihtiyâcları kalmıyacağı sanılmamalıdır! Böyle anlamak küfr ve ilhâd ve zındıklık ve Onun dînine inanmamak olur. Sülûk yapmadan, ya’nî islâmiyyete uymadan mevcûd olan cezbe noksân olur, bozuk olur ve ni’met şeklinde görünen azâb olur. Kıyâmetde hesâba çekilmesine, azâb yapılmasına sebeb olur. Doğru keşfler ve açık olan ilhâmlar, kesin olarak bildirmişdir ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” vâsıta olmadıkca ve Ona uymadıkca, tesavvuf yolunun hiçbir ma’rifetine kavuşulamaz. Başlangıçda ve yolda bulunanlar için olduğu gibi, sona varmış olanlar için de, O yüce Peygambere uymadıkca ve Ona nasîb olan ni’metlerin artıklarını toplamadıkca, tesavvuf yolunun hiçbir feyzi ve bereketi hâsıl olmaz. Fârisî beyt tercemesi:

Ey Sa’dî! Safâ yolunda ilerlemek,
Mustafâya uymakla nasîb olur hep!

Ahmak Eflâtun, yapdığı mücâhedelerle ve riyâzetlerle nefsinde hâsıl olan safâyı görünce, Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” uymak lâzım olmadığını sandı. (Biz temizlenmiş insanlarız. Temizleyicilere ihtiyâcımız kalmamışdır) dedi. Peygamberlere uymadan, yalnız riyâzet çekmekle hâsıl olan safânın, altın yaldızla örtülen bakır gibi veyâ şekerle kaplanan zehr gibi olduğunu anlıyamadı. Bakırla karışık altını saf hâlde ayırmak için ve nefsi, emmârelikden kurtarıp itmînâna kavuşdurmak için, Peygamberlere uymak lâzımdır “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”. Hakîkî hakîm ve tabîb olan Allahü teâlâ, Peygamberleri ve bunların dinlerini “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”, nefs-i emmâreyi yıkmak, azgınlıkdan kurtarmak için gönderdi. Onu yıkmak, belki islâh etmek, kurtarmak için bu büyüklere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” uymakdan başka çâre olmadığını bildirdi. Bu büyüklere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” uymadıkca, binlerle riyâzetler ve mücâhedeler yapılsa, onun emmâreliği kıl kadar azalmaz. Tersine, azgınlığı artar, onun hastalığını giderecek yegâne ilâc, Peygamberlerin dinleridir “aleyhimüssalevâtü vettehıyyât”. Bundan başka hiçbir şey, nefsi felâketden kurtaramaz!

Cezbe için sülûk lâzımdır. İster cezbeden önce olsun, ister sonra olsun, sülûksüz cezbe fâidesizdir, kıymetsizdir. Cezbenin sülûkdan önce olması dahâ kıymetlidir. Böyle olunca, sülûk cezbeye yardımcı olur. Sülûkdan sonra olan cezbe ise, sülûke hizmetci olur. Sülûk ni’meti, onu cezbeye kavuşdurur. Cezbenin önce olması, böyle değildir. O önceden çekilmekdedir, da’vetlidir, (Murâd)dır. Sülûkü önce olan ise, (Tâlib)dir. Murâd olunanların başı ve sevilenlerin önderi Muhammed aleyhisselâmdır. Bu da’vet Ona yapılmış, önce O çağırılmışdır “aleyhi ve alâ Âlihissalâtü vesselâm”. Başkaları, Ona tufeyl olarak, yanısıra kabûl olunmakdadırlar. İster murâd olsunlar, ister tâlib olsunlar, Onun arkasındadırlar. Hadîs-i kudsîde, (O olmasaydı, Allahü teâlâ mahlûkları elbette yaratmazdı ve rübûbiyyetini belli etmezdi) buyuruldu.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.