Bunları öğrenmiyenler, ingiliz câsûslarının ve bunlara aldanmış ve satılmış olan din adamı şeklindeki münâfıkların ve zâlim, hâin devlet adamlarının yalanlarına, iftirâlarına aldanarak, dünyâda ve âhiretde felâketlere, azâblara sürüklenirler.
(Kelime-i şehâdet)i söylemeğe ve inanmağa (Îmân) denir. Söyliyen ve ma’nâsını bilip inanan kimseye (Mü’min) denir. (Kelime-i şehâdet) (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resûlüh)dür. Ma’nâsı, (Allahdan başka ilah [ma’bûd] yokdur ve Muhammed aleyhisselâm, Onun kulu ve bütün insanlara gönderdiği resûlüdür). Ondan sonra hiç Peygamber gelmiyecekdir, demekdir.(Merâkıl-felâh) kitâbının Tahtâvî hâşiyesinde, kazâ nemâzları sonunda diyor ki, (Allahü teâlânın, yalnız var olduğuna inanmak kâfî değildir. Şerîki var diyen kâfirler de, var olduğuna inanıyor. Mü’min olmak için, hem var olduğuna, hem de, [bir, diri, kâdir, âlim, irâde sâhibi gibi] sıfatları olduğuna, herşeyi gördüğüne ve işitdiğine ve Ondan başka yaratıcı olmadığına da inanmak lâzımdır). Muhammed aleyhisselâmın,(Resûl=Peygamber) olduğuna inanmak demek, her sözünün, Allahü teâlâ tarafından Ona bildirilmiş olduğuna inanmakdır. Allahü teâlâ, (İslâmiyyet)i, ya’nî îmân ve amel bilgilerini Kur’ân-ı kerîm vâsıtası ile, Ona bildirdi. Yapmak için olan emrlere (Farz)denir. Yasaklara (Harâm) denir. İkisine birden (Ahkâm-ı islâmiyye) denir. Bir insan, müslimân olur olmaz, insanlar arasına yayılmış olan islâm bilgilerini öğrenmesi, ona hemen farz olur. Bunları öğrenmeğe ehemmiyyet vermezse, öğrenmeğe lüzûm yok derse, îmânı gider, (Kâfir) olur. Kâfir olarak ölen bir kimsenin, âhiretde hiç afv olunmıyacağı ve Cehennemde ebedî, sonsuz yanacağı âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde, açıkca bildirilmişdir. (Mektûbât Tercemesi) kitâbımızdaki 266. cı mektûbda da uzun yazılıdır. Îmânı gidene (Mürted) denir. Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere, doğru olarak inananlara (Ehl-i sünnet) denir. Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için, herşeyi açık olarak bildirmedi. Ba’zılarını kapalı olarak bildirdi. Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere inanıp da, ba’zı yerlerine, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi ma’nâ vermiyenlere (Mezhebsiz) denir.