Günâh etmiş ise de, bu adam,
Cehennem cismine, olur harâm.
Âhiretde azâbdan kurtulur,
dünyâda her işi, kolay olur.
Haşr-eyler, ânı hem, Rabb-i celle,
dünyâda, Resûlü görenlerle.
Hilye-i Nebîyi, güç iken beyân,
başlarız, ona oldukça imkân.
Sığınarak Zülcelâle,
vasf ederiz âcizâne.
İttifak etdi, bu sözde ümem,
kırmızı beyâzdı, Fahr-i âlem.
Mübârek yüzü, hâlis ak idi,
Gül gibi, kırmızımtırak idi.
İnci gibi, yüzündeki teri,
pek hoş eylerdi, güzel cevheri.
Terleyince, O menba’ı sürûr,
dalgalanırdı sanki, bahr-i nûr.
Görünürdü gözü, dâim sürmeli,
kalbleri çekerdi, güzel gözleri.
Akı, beyâz idi gâyetle,
medh eyledi Rabbi, âyetle.
Siyâhı ânın, değildi ufak,
bir idi ona, yakınla uzak.
Geniş, güzel ve latîfdi gözü,
nûr saçardı hep, mübârek yüzü.
Kuvve-i bâsıra-i Mustafavî,
gece gündüz gibi, olurdu kavî.
Bakmak arzû etseydi, bir yere,
cism-i pâki de dönerdi bile.